Etkileyici Bir Sahne ..

İnsanın Tüylerini Ürperten Etkili Bir Sahne

İbn Kudâme el-Makdisî (Allah ona rahmet etsin), Abdurrahman bin Zeyd’den şöyle nakletmiştir:
“Bir gemideydik ve rüzgâr bizi bir adaya attı. Karaya çıktık ve orada bir adamın puta tapmakta olduğunu gördük. Ona yaklaştık ve dedik ki: ‘Ey adam, kime tapıyorsun?’ Adam bir putu işaret etti.

Biz dedik ki: ‘Bizim gemide de böyle şeyler yapan birisi var, ama bu tapılacak bir ilah değil.’

Adam dedi ki: ‘Siz kime tapıyorsunuz?’

Biz dedik ki: ‘Biz Allah’a tapıyoruz.’

Adam dedi ki: ‘Allah kimdir?’

Biz dedik ki: ‘O, Arş’ı göklerde olan, yeryüzünde hükümranlığı bulunan ve dirilerle ölüler üzerinde tasarrufta bulunan Zat’tır.’

Adam dedi ki: ‘O’nu nasıl bildiniz?’

Biz dedik ki: ‘Bu büyük kral, yüce yaratıcımız, bize kerem sahibi bir elçi gönderdi ve o bize O’nu bildirdi.’

Adam dedi ki: ‘Peki, o elçi ne yaptı?’

Biz dedik ki: ‘Mesajını iletti ve sonra Allah onu yanına aldı.’

Adam dedi ki: ‘Yanınızda bir nişan bıraktı mı?’

Biz dedik ki: ‘Evet, bıraktı.’

Adam dedi ki: ‘Ne bıraktı?’

Biz dedik ki: ‘Yanımıza kraldan bir kitap bıraktı.’

Adam dedi ki: ‘Bana kralın kitabını gösterin; kralların kitapları güzel olur.’

Biz de ona mushafı getirip gösterdik.

Adam dedi ki: ‘Ben bunu (okumayı) bilmiyorum.’

Biz de ona Kur’an’dan bir sure okuduk. Biz okudukça o ağlıyordu ve sureyi bitirene kadar ağlamaya devam etti.

Adam dedi ki: ‘Bu sözlerin sahibine itaatsizlik edilmemeli.’

Sonra Müslüman oldu ve ona İslam’ın esaslarını ve Kur’an’dan bazı sureleri öğrettik. Onu yanımıza alıp gemiye bindik. Gecenin karanlığı çöktüğünde ve biz yataklarımıza çekildiğimizde, o şöyle dedi: ‘Ey kavmim! Bana yol gösterdiğiniz bu ilah, gece karanlığı çöktüğünde uyur mu?’

Biz dedik ki: ‘Hayır, ey Allah’ın kulu! O, Hayy ve Kayyum’dur; büyük ve yücedir, uyumaz.’

Adam dedi ki: ‘Siz ne kötü kullarsınız! Uyuyorsunuz ama Efendiniz uyumaz.’ Sonra ibadete başladı ve biz de onu bıraktık.

Memleketimize vardığımızda arkadaşlarıma dedim ki: ‘Bu adam İslam’a yeni girmiş ve bu şehirde yabancı. Ona para toplayalım.’ Ona bir miktar para verdik.

Adam dedi ki: ‘Bu nedir?’

Biz dedik ki: ‘İhtiyaçlarınızı gidermek üzere harcamanız için.’

Adam dedi ki: ‘Allah’tan başka ilah yoktur. Ben deniz adalarında putlara tapardım ve O, beni zayetmedi. Şimdi O’nu tanıdığım hâlde mi beni zayi edecek?’

Sonra kendi geçimini sağlamak için çalışmaya başladı ve öldüğünde salihlerden biri olarak öldü.”

Kaynak:[Et-Tevvabîn İbn Kudâme, sayfa 179]

Tercüme: Ahmet Ziya İbrahimoğlu
25.08.2024 OF

‏أثر تقشعر منه الجلود

ﺫﻛﺮ ﺍﺑﻦ ﻗﺪﺍﻣﺔ ﺍﻟﻤﻘﺪﺳﻲ -رحمه الله تعالى- ﻋﻦ ﻋﺒﺪ ﺍﻟﻮﺍﺣﺪ ﺑﻦ ﺯﻳﺪ ﻗﺎﻝ: «ﻛﻨﺎ ﻓﻲ ﺳﻔﻴﻨﺔٍ ﻓﺄﻟﻘﺘﻨﺎ ﺍﻟﺮﻳﺢُ ﺇﻟﻰ ﺟﺰﻳﺮﺓ، ﻓﻨﺰﻟﻨﺎ ﻓﺈﺫﺍ ﻓﻴﻬﺎ ﺭﺟﻞ ﻳﻌﺒﺪُ ﺻﻨﻤﺎً، ﻓﺄﻗﺒﻠﻨﺎ ﺇﻟﻴﻪ ﻭﻗﻠﻨﺎ ﻟﻪ: ﻳﺎ ﺭﺟﻞ ﻣﻦ ﺗﻌﺒﺪ؟
ﻓﺄﺷﺎﺭ ﺇﻟﻰ ﺻﻨﻢ
ﻓﻘﻠﻨﺎ: ﻣﻌﻨﺎ ﻓﻲ ﺍﻟﺴﻔﻴﻨﺔ ﻣﻦ ﻳﺼﻨﻊ ﻣﺜﻞ ﻫﺬﺍ، ﻓﻠﻴﺲ ﻫﺬﺍ ﺇله ﻳﻌﺒﺪ.
ﻗﺎﻝ: ﺃﻧﺘﻢ ﻣﻦ ﺗﻌﺒﺪﻭﻥ؟
ﻗﻠﻨﺎ: ﻧﻌﺒﺪ ﺍﻟﻠﻪ.
ﻗﺎﻝ: ﻭ ﻣﺎ ﺍﻟﻠﻪ؟
ﻗﻠﻨﺎ: ﺍﻟﺬﻱ ﻓﻲ ﺍﻟﺴﻤﺎﺀ ﻋﺮﺷﻪ ﻭ ﻓﻲ ﺍﻷ‌ﺭﺽ ﺳﻠﻄﺎﻧﻪ ﻭﻓﻲ ﺍﻷ‌ﺣﻴﺎﺀ ﻭﺍﻷ‌ﻣﻮﺍﺕ ﻗﻀﺎﺅﻩ.
ﻗﺎل: ﻭ ﻛﻴﻒ ﻋﻠﻤﺘﻢ ﺑﻪ؟
ﻗﻠﻨﺎ: ﻭﺟَّﻪ ﺇﻟﻴﻨﺎ ﻫﺬﺍ ﺍﻟﻤَﻠِﻚُ ﺍﻟﻌﻈﻴﻢُ ﺍﻟﺨﺎﻟﻖُ ﺍﻟﺠﻠﻴﻞُ ﺭﺳﻮﻻ‌ً ﻛﺮﻳﻤﺎً ﻓﺄﺧﺒﺮﻧﺎ ﺑﺬﻟﻚ.
ﻗﺎﻝ: ﻓﻤﺎ ﻓﻌﻞ ﺍﻟﺮﺳﻮﻝ؟
ﻗﻠﻨﺎ: ﺃﺩَّﻯ ﺍﻟﺮﺳﺎﻟﺔ ﺛﻢ ﻗﺒﻀﻪ ﺍﻟﻠﻪ ﺇﻟﻴﻪ.
ﻗﺎﻝ: ﻓﻤﺎ ﺗﺮﻙ ﻋﻨﺪﻛﻢ ﻋﻼ‌ﻣﺔ؟
ﻗﻠﻨﺎ: ﺑﻠﻰ.
ﻗﺎﻝ: ﻣﺎ ﺗﺮﻙ؟
ﻗﻠﻨﺎ: ﺗﺮﻙ ﻋﻨﺪﻧﺎ ﻛﺘﺎﺑﺎً ﻣﻦ ﺍﻟﻤﻠﻚ.
ﻗﺎﻝ: ﺃﺭﻭﻧﻲ ﻛﺘﺎﺏ ﺍﻟﻤﻠﻚ، ﻓﻴﻨﺒﻐﻲ ﺃﻥ ﺗﻜﻮﻥ ﻛﺘﺐ ﺍﻟﻤﻠﻮﻙ ﺣِﺴﺎﻧﺎً
ﻓﺄﺗﻴﻨﺎﻩ ﺑﺎﻟﻤﺼﺤﻒ
ﻓﻘﺎﻝ: ﻣﺎ ﺃﻋﺮﻑ ﻫﺬﺍ.
ﻓﻘﺮﺃﻧﺎ ﻋﻠﻴﻪ ﺳﻮﺭﺓ ﻣﻦ ﺍﻟﻘﺮﺁﻥ، ﻓﻠﻢ ﻧَﺰَﻝْ ﻧﻘﺮﺃ ﻭ ﻫﻮ ﻳﺒﻜﻲ ﻭﻧﻘﺮﺃ ﻭﻫﻮ ﻳﺒﻜﻲ ﺣﺘﻰ ﺧﺘﻤﻨﺎ ﺍﻟﺴﻮﺭﺓ.
ﻓﻘﺎﻝ: ﻳﻨﺒﻐﻲ ﻟﺼﺎﺣﺐ ﻫﺬﺍ ﺍﻟﻜﻼ‌ﻡ ﺃﻻ‌ ﻳُﻌﺼﻰ
“ﻳﻨﺒﻐﻲ ﻟﺼﺎﺣﺐ ﻫﺬﺍ ﺍﻟﻜﻼ‌ﻡ ﺃﻻ‌ ﻳُﻌﺼﻰ”
ﺛﻢ ﺃﺳﻠﻢ ﻭﻋﻠﻤﻨﺎﻩ ﺷﺮﺍﺋﻊ ﺍﻹ‌ﺳﻼ‌ﻡ، ﻭﺳﻮﺭًا ﻣﻦ ﺍﻟﻘﺮﺁﻥ، ﻭ ﺃﺧﺬﻧﺎﻩ ﻣﻌﻨﺎ ﻓﻲ ﺍﻟﺴﻔﻴﻨﺔ، ﻓﻠﻤﺎ ﺳﺮﻧﺎ ﻭ ﺃﻇﻠﻢ ﻋﻠﻴﻨﺎ ﺍﻟﻠﻴﻞ ﻭ ﺃﺧﺬﻧﺎ ﻣﻀﺎﺟﻌﻨﺎ، ﻗﺎﻝ: ﻳﺎ ﻗﻮﻡ ﻫﺬﺍ ﺍﻹ‌ﻟﻪ ﺍﻟﺬﻱ ﺩﻟﻠﺘﻤﻮﻧﻲ ﻋﻠﻴﻪ، ﺇﺫﺍ ﺃﻇﻠﻢ ﺍﻟﻠﻴﻞ ﻫﻞ ﻳﻨﺎﻡ؟
ﻗﻠﻨﺎ: ﻻ‌ ﻳﺎ ﻋﺒﺪ ﺍﻟﻠﻪ ﻫﻮ ﺣﻲ ﻗﻴﻮﻡ ﻋﻈﻴﻢ ﻻ‌ ﻳﻨﺎﻡ.
ﻓﻘﺎﻝ: ﺑﺌﺲ ﺍﻟﻌﺒﻴﺪ ﺃﻧﺘﻢ ﺗﻨﺎﻣﻮﻥ ﻭ ﻣﻮﻻ‌ﻛﻢ ﻻ‌ ﻳﻨﺎﻡ، ﺛﻢ ﺃﺧﺬ ﻓﻲ ﺍﻟﺘﻌﺒﺪ ﻭ ﺗﺮﻛﻨﺎ.
“ﺑﺌﺲ ﺍﻟﻌﺒﻴﺪ ﺃﻧﺘﻢ ﺗﻨﺎﻣﻮﻥ ﻭ ﻣﻮﻻ‌ﻛﻢ ﻻ‌ ﻳﻨﺎﻡ”
ﻓﻠﻤﺎ ﻭﺻﻠﻨﺎ ﺑﻠﺪﻧﺎ ﻗﻠﺖ ﻷ‌ﺻﺤﺎﺑﻲ: ﻫﺬﺍ ﻗﺮﻳﺐ ﻋﻬﺪ ﺑﺎﻹ‌ﺳﻼ‌ﻡ، ﻭﻏﺮﻳﺐ ﻓﻲ ﺍﻟﺒﻠﺪ، ﻓﺠﻤﻌﻨﺎ ﻟﻪ ﺩﺭﺍﻫﻢ ﻭ ﺃﻋﻄﻴﻨﺎﻩ ﺇﻳﺎﻫﺎ
قال: ﻣﺎ ﻫﺬﺍ؟
قلنا: ﺗﻨﻔﻘﻬﺎ ﻓﻲ ﺣﻮﺍﺋﺠﻚ.
ﻗﺎﻝ: ﻻ‌ ﺇﻟﻪ ﺇﻻ‌ ﺍﻟﻠﻪ، ﺃﻧﺎ ﻛﻨﺖُ ﻓﻲ ﺟﺰﺍﺋﺮ ﺍﻟﺒﺤﺮِ ﺃﻋﺒﺪُ ﺻﻨﻤﺎً ﻣﻦ ﺩﻭﻧﻪ ﻭﻟﻢ ﻳﻀﻴﻌﻨﻲ، ﺃﻓﻴﻀﻴﻌﻨﻲ ﻭﺃﻧﺎ ﺃﻋﺮﻓﻪ؟!
“ﺃﻓﻴﻀﻴﻌﻨﻲ ﻭ ﺃﻧﺎ ﺃﻋﺮﻓﻪ؟!”
ﺛﻢ ﻣﻀﻰ ﻳﺘﻜﺴَّﺐ ﻟﻨﻔﺴﻪ، ﻭﻛﺎﻥ ﻣﻦ ﺑﻌﺪﻫﺎ ﻣﻦ ﻛﺒﺎﺭ ﺍﻟﺼﺎﻟﺤﻴﻦ ﺇﻟﻰ ﺃﻥ ﻣﺎﺕ»
📓 [ﺍﻟﺘﻮﺍﺑﻴﻦ لابن ﻗﺪﺍﻣﺔ: ‹صـ 179›]