Sembusek mi, Sambuseh mi?
Söz Verdiğim Gibi…
Prof. Dr. Şerif Hatem el-Auni
Mevsimlik Makale 1:
(Sembusek Hakkında Rivayetler!!)
Yirmi yılı aşkın bir süre önce, kütüphanemde Hicazlı olmayan bazı ilim talebeleri misafirimdi. Sohbet sırasında, laf arasında “sembusek”ten bahsettim. İçlerinden biri şakayla karışık, “Doğrusu ‘sambuseh’ değil mi, h ile mi bitmesi lazım?” diye sordu. Ben de ona: “Doğrusu ‘k’ harfiyle biter.” dedim. Şaka yaptığımı sandı, çünkü ona göre sembusekle ilgili doğru olan tek şey onun yenmesiydi! Bunun üzerine, hemen İbn Fazlullah el-Muhibbi’nin (ö. 1111 h.) “Kasdü’s-Sebîl fîmâ fî’l-Arabiyye min’ed-Dehîl” adlı kitabını çıkardım. Bu kitap, tamamlanabilseydi Arapçadaki yabancı kaynaklı kelimeleri en kapsamlı şekilde toplayan eser olurdu. Kitap o dönem yeni basılmıştı ve ben de hemen alıp okumuştum. Kitapta “sünbûsek” kelimesi kâf harfiyle geçiyor ve bugünkü tanımıyla anlatılıyordu: İnce açılan hamurun içine et konur, sonra kapatılır ve kızartılır. Talebeler, sembusekin adının bile tarih boyunca bu kadar titizlikle kayıt altına alınmasına hayret edip güldüler.
Aslında bu kelime çok eskiden beri Arapçaya girmiştir. Hatta Arapların midesine girmesi, lügatine girmesinden bile öncedir. Mübeccel’in “el-Kâmil” adlı eserinde şöyle geçer:
“Rivayet edilir ki, Bahar es-Sakka’nın oğlu Ebu’l-Kamkam, Medineli bir cariyeye âşık oldu. Ona bir mesaj gönderdi: ‘Bugün bazı dostlarım beni ziyarete geldiler, bize birkaç kelle gönder ki, senin hatırına bu güzel ziyafetin tadını çıkaralım.’ Cariye isteğini yerine getirdi. Ertesi gün yine haber gönderdi: ‘Dostlarım hâlâ burada, henüz ayrılmadık. Bize biraz kızartılmış deve eti ve haşlanmış sığır eti gönder ki, yine senin hatırına keyif yapalım.’ Üçüncü gün de haber gönderdi: ‘Hâlâ buradayız, biraz da sembusek gönder ki, senin hatırına bugünü de kutlayalım.’ Bunun üzerine cariye, elçisine şöyle dedi: ‘Aşkın kalbe yerleştiğini ve oradan ciğerlere ve iç organlara yayıldığını bilirdim. Ama bu adamın aşkı midesinden öteye geçmiyor.’”
Bu hikâyede, Hicazlıların sembuseki en azından hicri 2. yüzyıldan beri bildiklerine dair bir delil var. Zira Ebu’l-Kamkam bu dönemin insanıdır.
Abbasi Halifesi Mu’tasım’ın menkıbelerinde de geçer:
“Her sabah sarığında son düzenlemeleri yaparken, hizmetkârları ona sembusek yedirirdi. Sarık sarılana kadar tam yüz elli tane sembusek yediği sayılmıştır.” Afiyetle yemiş, zira kısa süre sonra Amorium’u (Bugünkü Emirdağ’ın Hisar Köyü) fethedecektir!
Abbasi şair Keşacem (ö. 360 h.), sembusekten bahseder. Divanında bir şiirinde yiyeceklerle dolu bir sepeti (cûne) tasvir ederken şöyle der:
‘Yemeye ne zaman heveslenirsen, işte sepet hazır…’
Sonrasında da:
‘Ve kızartılmış bir sembusece, ardından da tarîdîne…’ diye devam eder.
Sembusek, Hisbe (pazar denetimi) kitaplarına da girmiştir. Hem de ne girmiş!
Şizrî’nin (ö. 590 h.) “Nihayetü’r-Rütbe fi Talebi’l-Hisbe” adlı eserinde şöyle der:
“Bazıları sembuseki kızartılmış balık eti ve baharatla doldurur. Bazıları da hile yapıp filizlenmiş soya fasulyesi ve soğan beyazıyla doldurur.”
Fıkıh kitaplarına bile girmiştir:
Bir adam “Ekmek yememeye yemin etse, sembusek yerse yemini bozulur mu?”
Bu konuda Şirvani ve Abadi, Tuhfetü’l-Muhtaç şerhinde, ayrıca Reşidi, Nihayetü’l-Muhtaç şerhinde bu meseleyi detaylıca tartışmışlardır.
Ben ise yemine ihtiyaç duymadan derim ki: Halk bu fıkhi ayrıntılara aldırmadan sembusek yemeye devam edecektir!
Tıp kitaplarına da girmiştir:
Davud el-Antaki, Tezkire’sinde bugünkü tarifine uygun şekilde sembusekten bahseder.
Dil düzeltme kitaplarına bile konu olmuştur!
İbn Hişam el-Lahmi (ö. 577 h.), “el-Medhal ila Takvîm el-Lisan” adlı kitabında şöyle der:
“Sünbûsek kelimesinin iki okunuşu vardır: sünbûsej ve sünbûsek. Her ikisinde de sin harfi fetha ile okunur. Bizim zamanımızda halkın kullandığı ‘sünbûsek’ ise hatalıdır.”
Ondan önce de İbn Mekki es-Sakalli (ö. 501 h.) “Teskifü’l-Lisan”da aynı hatayı kaydetmiş, ardından Safedi (ö. 764 h.) “Tashihü’t-Tashîf”te bu konuya değinmiş ve şöyle demiştir:
“Halk sünbûsek diyor, doğrusu ise sünbûsej ve sünbûsek’tir.”
Safedi ardından şu açıklamayı yapar:
“Bu kelimede cim ve kaf harfleri birbiriyle değişebilir. Tıpkı ‘lûzinj ve lûzinq’, ‘falûzec ve falûzaj’, ‘cûzinj ve cûzinq’ gibi.”
Bunlar Arapçalaştırılmış haliyle ilgili bilgilerdi. Kelimenin Farsça aslına gelirsek, orada da ‘sünbûseh’, ‘sünbûseq’, ‘sünbûsek’ ve ‘sambûsek’ şekillerinde aktarılmıştır. Kelimenin kökü ise şu şekildedir:
“Seh” (üç rakamı) + “bûseh” (hamur tabakası), yani ince hamur katlarıyla yapılmış üçgen şekil.
Bu kaynak bilgisi, şu eserlerde geçer:
• Dr. Seyyid Hamid’in “Ferheng-i Farzan: Farsça-Arapça Sözlük”ü
• Muhammed Hasan Buzurcemher’in “Ferheng: Farsça-Arapça Sözlük”ü
• Dr. Muhammed Tunci’nin “Zehabi Farsça-Arapça Sözlük”ü ve onun “Farsça’dan Arapçaya Geçen Kelimeler Sözlüğü”.
Tercüme: Ahmet Ziya İbrahimoğlu
05.03.2025 Üsküdar
كما وعدتكم ..
أ.د/الشريف حاتم العوني
المقال الموسمي الأول: (باب ما جاء في السنبوسك !! ..).
قبل ما يزيد على عشرين عاما كان عندي بعض طلبة العلم من غير أهل الحجاز، وهم في مكتبتي، وفي أثناء حديث ظريف، ذكرت (السمبوسك)، فقال أحدهم مازحا: أليس صوابها سمبوسه، بالهاء؟ فقلت له: الصواب بالكاف. فظن أنني أمزح، فلا صواب في السمبوسك إلا أكلها!، فقمت وأخرجت له كتاب (قصد السبيل فيما في العربية من الدخيل) لابن فضل الله المحبي (ت1111هـ)، وهو كتاب لو تم لكان أجمع كتاب في الدخيل. وكان قريب الطباعة حينئذ، وكنت قد اقتنيته وطالعته. فإذا به يذكر (السنبوسك) بالكاف، ويصفه بوصفه اليوم: أنه عجين، يرقق، ويحشى باللحم، ويطوى عليه العجين، ثم يُقلى. فضحكوا عجباً من تراث لم يفته ضبط اسم (السمبوسك).
والحقيقة أن هذه الكلمة قد دخلت القاموس العربي منذ القدم، بل دخلت البطن العربي قبل أن تدخل قاموسه: ففي الكامل للمبرد: «وذكروا أن أبا القمقام بن بحر السقاء عشق جارية مدينية، فبعث إليها: إن إخواناً لي زاروني، فابعثي إلي برؤوسٍ حتى نتغدى ونصطبح اليوم على ذكرك، ففعلت، فلما كان في اليوم الثاني بعثَ إليها: إن القوم مقيمون لم نفترق، فابعثي إلي بقلية جزورية وبقرية قدية حتى نتغداها ونصطبح على ذكرك، فلما كان في اليوم الثالث بعث إليها: إنا لم نفترق، فابعثي إلي بسنبوسك حتى نصطبح اليوم على ذكرك، فقالت لرسوله: إني رأيت الحب يحل في القلب، ويفيض إلى الكبد والأحشاء، وإن حب صاحبنا هذا ليس يجاوز المعدة».
وفي القصة من الفوائد: أن أهل الحجاز يعرفون السنبوسك منذ القرن الهجري الثاني، فإن أبا القماقم (أو القمقام) من أهل هذا القرن.
وجاء في أخبار المعتصم العباسي:
«وكان في بكرة كل يوم إذا وقف يتعمّم يلقمه خادم السنبوسك، فعدوا عليه إلى أن فرغ من التعميم مائة وخمسين سنبوسكة»، بالهناء والعافية، ما دام سيفتح عمورية !! ..
وذكر السمبوسك الشاعر العباسي كشاجم (ت 360هـ)، حيث قال في قصيدة له يصف فيها سلة (جونة) حشيت بالأطعمة، يقول في مطلعها، كما في ديوانه: متى تنشط للأكل فقد أُصلحت الجونة .. إلى أن قال: وسنبوسجةٍ مقلوْ وَةٍ، في إثر طرذينة ..
ودخلت السنبوسك في كتب المحتسبين أيضًا ، وراكم .. وراكم .. حتى في السنبوسك !! .. فقد جاء في كتاب (نهاية الرتبة الظريفة في طلب الحسبة الشريفة) للشيزري (ت 590هـ)، حيث قال فيه: «ومنهم من يحشو السنبوسك بلحوم السمك المشوية، والتوابل، ومنهم من يغشها بالباقلاء المنبت المقشور، وبياض البصل ».
ودخلت كتب الفقه: لو حلف رجل لا يأكل الخبز، هل يحنث بأكل السمبوسك؟ ..
فيها تفصيل ذكره الشرواني والعبادي في حاشيتيهما على (تحفة المحتاج)، وحاشية الرشيدي على (نهاية المحتاج)! ..
وأحلف غير حانث: أن الناس سيأكلون السمبوسك، غير آبهين لهذا التفصيل!! ..
ودخلت في كتب الطب: فذكرها داود الأنطاكي في تذكرته، ووصفها بوصفها المعهود اليوم.
وقد دخلت في كتب التصحيح اللغوي! ..
فقد ذكر ابن هشام اللخمي (ت577هـ) في كتابه الجليل (المدخل إلى تقويم اللسان): « السنبوسق: وفيه لغتان: سنبوسج، وسنبوسق، بفتح السين فيهما. فأما قول العامة في زماننا: سنبوسك: بالكاف، فلحن». وسبقه إلى ذلك ابن مكي الصقلي (ت501هـ) في (تثقيف اللسان)، وتبعهما الصفدي (ت764هـ) في (تصحيح التصحيف)، لكنه قال: «يقولون: سنبوسك. والصواب: سنبوسج وسنبوسق أيضا.
قلت: وهذه الجيم والقاف يتعاقبان على هذا الباب، فتقول: لوزينج ولوزينق، وفالوذق وفالوذج، وجوزينج وجوزينق».
هذا كله في لفظ تعريبها، أما في لفظها الفارسي: فقد نقلوا فيها (سنبوسه) و (سنبوسق) و (سنبوسك) و (سمبوسك)، وأن أصلها: سه (وهي الرقم ثلاثة) + بوسه (وهي القشر ، من ترقيق العجين)، لجمعها بين ترقيق العجين وكونها مثلثة الأضلاع. كما تجده في (فرهنك فرزان: معجم فارسي عربي) للدكتور سيد حميد، وفي (فرهنك: فارسي عربي) لمحمد حسن بوذرجمهر ، والمعجم الذهبي (فارسي عربي) للدكتور محمد التونجي، و (معجم المعربات الفارسية) له أيضا ..