İslam’ı Hakkı İle Temsil Eden İdarecilerden ..
Örnek alınması gerek devlet başkanlarından birini tanıyalım
O, HZ. ÖMER’İN (R.A) TORUNU ÖMER İBN-İ ABDÜLAZİZDİR.
Onun “ANLAMLI UYARILARI” ve tatbikatı aşağıdadır.
“Dağlara buğdaylar serpin, Müslüman bir ülkede kuşlar aç kaldı demesinler”
“Bu ümmet Allah’ı, Kitabı ve Peygamberi konusunda ihtilafa düşmedi.
Fakat dünya menfaatleri ve nimetleri hususunda ihtilafa düştüler.
Onun için devlet ve izzetlerini kaybettiler”
(Ömer Bin Abdülaziz )
HZ. ÖMER’İN (R.A) TORUNU ÖMER İBN-İ ABDÜLAZİZ KİMDİR?
Hz. Ömer Halifedir. Medine sokaklarında dolaşırken yorulmuş, bir evin duvar dibine oturmuş dinleniyordu.
Evin avlusundan sesler gelir.
Annesi kızına; “kızım şu süte biraz su kat “ der.
Kızı da annesine, “Anne, halife süte su katmayı yasakladı, bilmiyor musun ?“ der.
Annesi, “Halife nereden görecek, nereden bilecek bizim süte su kattığımızı” der.
Kız da “Halife görmüyor, bilmiyor ama Allah görüyor biliyor.” Diye cevap vermişti.
Hz. Ömer, o kızı oğlu Asım’la evlendirir.
Yıllar sonra Asım’ın o evlilikten bir kızları olur. Adını Leyla koyarlar.
İşte O Leyla, Ömer İbn-i Abdülaziz’in annesidir ve Hz. Ömer’in torunudur.
Süt meselesini yabana atmayalım önemli ve ciddi bir nesep meselesidir.
Öyle değil mi?
717 yılında Ömer Bin Abdülaziz halifeliğe getirilir.
Halifeliğe atandığını Cuma günü camide öğrenmiş, halk tarafından seçilmediği için itiraz etmiş, hilafet makamını geri vermiş, ancak büyük bir çoğunluk onu halife olarak tekrar seçmiş, o da kabul etmek zorunda kalmıştır.
ALTI GÜNDE GELEN BÜYÜK DEĞİŞİM (İNKILAP):
Emeviler Ömer Bin Abdülaziz’e biat ettiler. Halife olduktan sonra şu hutbeyi okudu.
“Ey insanlar! Bizimle beraber olacak kimseden şu beş şarta uyulmasın istiyorum.
Bunlar:
1) Bize halini bildiremeyecek olan halkın halini anlatmak,
2) Hayırlı işlerde bize yardım etmek,
3)Hayra delalet eylemek,
4) Kimse hakkında gıybet etmemek,
5) Boş şeylerle meşgul olmamak.
Bu şartlar yoksa bize kimse yaklaşmasın.”
Ömer Bin Abdülaziz, Hilafet makamına geçtiği gün, zamanın tanınmış fıkıh (hukukçu) alimlerinden;
Salim Bin Abdullah, Reca Bin Hayve ve Muhammed Bin Ka’ab Kurazfe’yi makamına davet edip onlara;
“Halk -bu makamı- her ne kadar bir nimet olarak görüyorsa da, ben bu halifelik makamını, taşıyamayacağım bir yük ve çok ağır bir mesuliyet olarak görüyorum.
Ben bu yükün altına girdim. Benim için çare ve tedbir olarak nasihatleriniz nedir?” Diye sordu.
— Onlardan bir tanesi,
“Yarın kıyamet günü kurtulmak istersen, Müslümanların ihtiyarlarını baban, gençlerini
kardeşin ve küçüklerini evladın bil.
O zaman bütün Müslümanlara kendi evindeki ana-baba, kardeş ve evladın gibi muamele etmiş olursun.” dedi.(İslam Tarihi Ansiklopedisi)
Böylece, Ömer Bin Abdülaziz, kaybolan istişare ve özellikle Devlet Şurası’nı yeniden tesis etmiştir.
Şura’ya danışmadan hiçbir iş yapmamıştır.
— Ömer Bin Abdülaziz, halife olur olmaz akşam namazından sonra 6 atlı hazırlanması talimatını vermiş, Azerbaycan ve İspanya valileri başta olmak üzere (Endülüs Emevileri) zulmeden, zalim, adaletsiz, ahlaksız, hukuk ve nizam tanımayan tüm valileri altı günde görevden alır.
Yerlerine adil, dürüst, samimi, ahlaklı, ilmi ve hukuk kariyeri yüksek ehliyet ve liyakat sahibi alim valileri göreve getirmiştir.
— Ömer Bin Abdülaziz’in valiliklerine verdiği ilk talimat şu olmuştur:
1) “İslam Hukukuna göre alınmayan tüm vergilerin kaldırılması,
2) Daha önceki hükümdarlar döneminde zorla ve haksızca alınan vergilerin tespit edilerek sahiplerine iadesi,
3) İslam’a giren hiç kimseden kesinlikle cizye alınmaması.”ve benzeri konularda hassas olmalarını istemiştir.
(A. Ağırakça, Sh 109, Şamil İslam Ansiklopedisi)
Daha önceki Emevi yöneticileri bunların tam tersini yapıyor, Beytülmal’ın geliri azalacak diye, adalet, hukuk, ahlak; fakir, zengin tanımıyorlardı.
Dünya da oluşturmak istedikleri ‘cennet’ i adaletsizliğin, haksızlığın, zulmün, fakir-fukaranın gözyaşının üzerine kurmuşlardı.
Ömer Bin Abdülaziz, Beytülmalı yetim malı gibi görür, asla el uzatmaz, el uzatılmasına da göz yummazdı.
Halifeliği boyunca sarayda oturmamış, kendi evinden devleti yönetmiş, aynı dedesi Hz. Ömer gibi şahsi işlerinde kendi mumunu, devlet işlerinde devletin mumunu yakmıştır.
Ömer Bin Abdülaziz, talimat vererek Peygamber Efendimizin ve dedesi Hz. Ömer’in neyi, nasıl, niçin, neden yaptıklarını buldurmuş, diğer Raşid Halifeleri de dikkate alarak Özellikle Kur’an-ı Kerim ve sünnetten asla ayrılmamıştır.
Ömer Bin Abdülaziz, tüm valilere talimat vererek siyasi, dini, ilmi, ahlaki, ekonomik, kültürel, tarım-ziraat ve sosyal alanda yenilikler yapmış, talimatlarında kendisinin ne yaptı ise onlarında aynısını yapmasını istemiştir.
İslam topraklarında ve dünyada barış, huzur, güven, saygı, sevgi ve saygı ortamının oturmasını, gelişmesini sağlamış; bazı sapık itikat ve özellikle anarşide çıban başı olan Haricileri ilmi, fikri ve akide de tartışmaya çağırmış, onlara galip gelerek susturmuş, hatta başka yerlere sürgün etmiştir.
Onun, 2 yıl 5 ay halifeliği sırasında, İslam toprakları barış, huzur ve güvenliğe kavuşmuştur.
Emevi Hanedanı,Cuma namazlarında okunan çok kötü bir yol açmıştı.
Hz. Ali ve Ehl-i Bey’te hutbede ağır küfür ve hakaretler edilirdi.
60 yıla yakın süren bu uygulamayı ilk Cuma hutbesinde kaldırdı.
Yerine bugün hala okunan Nahl Suresi’nin 90’ıncı ayetini
اِنَّ اللّٰهَ يَأْمُرُ بِالْعَدْلِ وَالْاِحْسَانِ وَا۪يتَٓائِ ذِي الْقُرْبٰى وَيَنْهٰى عَنِ الْفَحْشَٓاءِ وَالْمُنْكَرِ وَالْبَغْيِۚ يَعِظُكُمْ لَعَلَّكُمْ تَذَكَّرُونَ ٩٠
“Şüphesiz Allah, adaleti, iyilik yapmayı, yakınlara yardım etmeyi emreder; hayasızlığı, fenalık ve azgınlığı da yasaklar. O, düşünüp tutasınız diye size öğüt veriyor.” (Nahl Süresi Ayet:90) getirdi.
Bütün valilere talimat göndererek Hz. Ali ve çocuklarına yapılan küfürleri kaldırmıştır. (İbnül Esir, el Kamil Fi’t Tarih, Şamil İslam Ansiklopedisi)
Ömer Bin Abdülaziz çok zengin bir insandı.
Halife olmadan önce bir giydiği elbiseyi bir daha giymez, çok çeşitli kokular kullanır, sokaklarda kendine has bir yürüyüşü vardı.
Tüm gençler onu taklit etmeye çalışırdı.
Halife olur olmaz bu hayatı derhal terk etti.
Sahip olduğu köleleri, koku ve elbiselerini 23 bin dinara satıp parasını ihtiyacı olan kişilere dağıtmıştır.
Aynı şeyi hanımı Fatıma da yapmıştır.
Sahibi olduğu 50 bin altını Devlet Hazinesine hibe etti.
Emevi yöneticilerinin kim olursa olsun, gayri meşru yollardan kazandıkları tüm mallarını mahkeme yoluyla ellerinden aldı.
Beytülmale devretti.
Ömer Bin Abdülaziz sade bir hayat sürdü. Bir gömleği vardı.
Cumadan cumaya yıkar, tekrar giyerdi.
Beytülmalden maaş almaz, ufak tefek ticari işler yapar kıt kanaat geçinirdi.
Yeniliğe, değişime ve değiştirmeye kendinden ve ailesinden başlamış, devletin her kademesi de onu örnek alarak, değişime ve değiştirmeye ayak uydurmuştur.
Beytülmalı fakirlerin, yoksulların, çocukların, yeni doğmuş bebelerin, yolcuların-yolda kalmışların, mahkum ve yakınlarının, yaşlıların hizmetine açık tuttu. İsrafı önledi.
Hatta kendisine kağıt ithal etmek isteyen ve tam kağıda yazı yazıp çoğunu boş bırakan valiyi görevden aldı.
Mahkumlara, ölmüş ise yakınlarına yılda bir defa olmak üzere, yeni doğmuş bebekleri maaşa bağladı.
Devlet çalışanlarına çok yüksek maaş verdi.
Nedeni sorulunca: “ Böyle olursa, rüşvet almazlar” diye cevap verdi.
Evlenemeyenlere ve Hacca gidemeyenlere yardım etmiş, yolculara bir, hastalara iki gün konaklamaları için ücretsiz hanlar yaptırmış; fakir, fukara ve evlenemeyenlere sokaklarda tellallar bağırtarak,
” Herkesin gelip haklarını” almalarını istemiştir.
Tüm borçluların borçlarını kapatmıştır.
Ömer Bin Abdülaziz, kendisinden ayrıcalık isteyen Emevi Hanedanına (Ümeyyeoğullarına)
“Bu ümmetin içinde en uzak diyardaki bir Müslüman ile sizin aranızda hiçbir fark görmüyor ve hiç kimseye karşı bir imtiyazınızın olduğunu kabul etmiyorum.” diye cevap vermiş, aynı görüş ve düşüncesini kendi ailesi ve çocukları için de uygulamıştır.
Adalet, canlı-cansız tüm varlıklara hakkını vermektir.
O, hayvanların bile çok çalıştırılmaması gerektiğini, dinlenme hakları olduğunu belirtmiştir.
O, bunları yaparken din, dil, ırk ve soy ayrımı yapmamış, her kim olursa olsun, herkese adil davranmıştır.
Herkesin yaptığı iş dışında başka işlerde çalıştırılmasını, angarya işleri yasaklamış; nüfus sayımı yaptırarak devletin sosyal yapısını ortaya çıkarmış ve ödül sistemini getirmiştir.
O, cehennemden çok korkar,
Allah’ı çok sever, çok ibadet eder, sık sık mezarlıkları ziyarete giderdi.
İbadetlerini asla aksatmaz, Allah’a çok yalvarır yakarır, dua ederdi.
İri yapısına rağmen bir yıl içinde erimiş, tükenmişti.
Ama, hedeflerinden asal vazgeçmemiştir.
Devamlı iyiliği, hayrı, yardımlaşmayı tavsiye eder, kötülüklerden, çirkinliklerden ve zalimliklerden toplumu alıkoymaya çalışırdı.
Buna da önce kendisi örnek olurdu.
Böylece, tüm ümmeti 180 derece değiştirmiş, hayra, iyiliğe, güzelliğe yol açmış; İslam topraklarında zekat verecek fakir kalmamış, ölümünden 25 yıl sonra da bu durum devam etmiştir.
Ömer Bin Abdülaziz aynı zamanda müçtehid bir fakih olup, onun içtihadları sonraki fakihler tarafından daha makbul görülerek başkalarına tercih edilmiştir.
Ahmed b. Hanbel şöyle demektedir:
“Sahabi kavillerinden sonra en geçerli kavil, Tabii’nin kavlidir.
Tabiin kavileri arasında da en çok tercih ettiğim, Ömer b. Abdülaziz’in görüşleridir”
(İbn Kesir, Şamil İslam Ansiklopedisi)
Ömer b. Abdülaziz Peygamber efendimizi çok severdi.
Tüm hadisleri toplatarak kitap haline getirilmesini sağlayan odur.
İlim ve kültür alanında da gelişmeleri o sağlamıştır.
BİN ALTIN KARŞILIĞI ZEHİRLENDİ.
O BİN ALTINI BEYTÜLMALE DEVRETTİ.
Ömer Bin Abdülaziz’in düşmanları çoktu.
Başta Hariciler.
Dedesi Hz. Ömer’i hançerleyerek, O’nu da zehirleyerek şehit ettiler.
Hizmetlisi yemeğine zehir koyar, daha ilk lokmada zehirlendiğini anlar.
Hizmetli kendisine bin altın verildiğini, o da bu kötü, çirkin işi yaptığını itiraf eder.
Hizmetliyi affeder.
Aldığı bin altını da Beytülmale teslim eder.
Yirmi gün kadar hasta yatar.
Hizmetlisine bunu yaptıran herkesi buldurur.
Onlar için ağır para cezaları verdirir.
Tüm ceza paralarını Beytülmale teslim ettirir.
O, (M.S) 720 yılında vefat ettiğinde henüz 39-40 yaşındaydı.
O, öldüğünde Müslümanlarla birlikte, Rahipler de ağlamıştır.
O sizden biri değildi neden ağlıyorsun dendiğinde,
Rahip, “Yeryüzünde bir güneş vardı. Şimdi battı” diye cevap vermiştir.
Bizans İmparatoru 3. Leon bile vefat haberini alınca ağlamış, ona niçin ağladığı sorulduğunda;
“Tanrı’ya (ALLAH’A) yemin olsun ki, gerçekten benzersiz bir adaletin sahibi olan bir hükümdar vefat etmiştir.
Manastırına kapanıp da Tanrı’ya (ALLAH’A) ibadet eden bir rahip için insanların hayranlık duyması yersizdir.
Asıl hayranlık duyulması gereken kişi, bütün dünyanın imkanları elinin altında olduğu halde onlara bir kez olsun dönüp elini uzatmamış olan Halife Ömer b. Abdülaziz’dir.”
(Devlet Mektebi, 3 Haziran 2018)
ZAFERİN SIRRI HZ.PEYGAMBERİN İZİNİ TAKİP ETMEKTİR
Zekat verecek fakir, düşkün ve yoksul bulunamaması Türk-İslam Devletlerinde de çok defa olmuştur.
Büyük Selçuklu, Osmanlı ve daha nice Türk Devletlerinde bu gerçekleşmiştir.
Fatih Sultan Mehmet’in deyişi ile
“Zaferin sırrı, Hz.Peygamberin yolunu ve izini takip etmektedir”
Allah’ım ! En başta ülkemize, İslam Beldelerine
“Emrolunduğu gibi dosdoğru olan”, yalan söylemeyen,
emanete ihanet etmeyen, verdiği sözü tutan,
adil, dürüst, samimi ve çalışkan yöneticiler nasip eyle..! AMİİN…
10.04. 2025
Yusuf Şahin
Emekli Müftü
Bursa / Orhangazi