İngiltere Başbakanının Açık İtirafı ..

İngiltere’nin Yeni Başbakanı Keir Starmer’dan İbretlik Bir Makale:

Bu makale, İşçi Partisi lideri ve Britanya’nın yeni başbakanı Keir Starmer’ın itiraflarıdır. Bu nedenle, özellikle Batı’nın liberal ve modernist liderlerinin biz Araplar ve Müslümanlarla (en azından El Aksa fırtınasından bu yana) nasıl bir yaklaşım sergilediğini anlamak adına dikkatle okunmalıdır. Bu önemli ve tehlikeli makale, Britanya’nın köklü gazetelerinden The Sun’da yayımlanmıştır:

Starmer diyor ki:

Kendimize karşı dürüst olmalıyız; Arap ve İslam dünyasıyla olan ilişkimiz konusunda net olmalıyız. Bu nedenle çocuklarımıza gerçeği söylemeliyiz ki, bir gün onlarla çatışmayalım veya onlar zihni karmaşa ve çelişkiler sendromu yaşamasınlar; liberal değerlere olan inançları ve ulusal güvenlik ihtiyaçlarımız arasındaki çelişkiyi hissetmesinler. Bilgi devrimi ve kıtalararası sosyal medya araçları, bu çelişkileri daha da arttırdı.

Aslında sıkıntılarımız, İslam dünyasının halkları veya yönetimleriyle değil. Çünkü bu yönetimler bizim yörüngemizde dönüyor, varlıklarını bizden alıyor ve ulusal güvenlik politikalarımızı öncelikle Batı’nın güvenliğini gözetecek şekilde uyguluyorlar.

Öyleyse, umumen İslam dünyası ve bu dünyanın merkezi olarak Arap dünyasıyla ilişkilerimizdeki krizin gerçek kaynağı nerede?

Gerçek problemimiz, İslam’la (İslam’ın kendisi ve İslam Peygamberi Hz. Muhammed iledir.) Çünkü İslam, medeniyetle ilgili tüm varoluş ve kültürel sıkıntılara ayrıntılı cevaplara sahip olan bir medeniyet dinidir ve Batı medeniyetine karşı zorlu bir rakiptir. Batı medeniyeti parıltısını kaybetmeye başlarken, İslam ve Muhammed, Avrupa toplumlarımızda bile daha fazla parlamaktadır. Liberal değerlerin düşünce özgürlüğüne imkan tanıdığı ve kilisenin otoritesini zayıflattığı bu toplumlarda, bu saf özgür düşünce birçok elit ve genci İslam’ı kabul etmeye yöneltti. Çünkü İslam’da, Batı medeniyetimizin onları boğduğu psikolojik, ruhi, varoluş ve içtimai ihtiyaçlarının cevaplarını buldular.

Gerçek sıkıntımız İslam’ın kendisiyledir ve öyle kalacaktır. Çünkü İslam ve İslam düşüncesinin akışını çeşitli yollarla karşılamaktan başka bir tercihimiz yoktur. Diğer tercih, İslam’ın Allah’ın hak dini, İsa’nın ve tüm peygamberlerin dini olduğunu kabul etmektir ki bu da bizi onu kabul etmeye yöneltir, böylece dünya ve ahiret hayatında Allah’ın hakimiyetine ulaşabiliriz. Bu, Hristiyan düşüncesindeki din ve devlet çatışmalarında bizi en başa döndürecektir. Bu meselelerde İslam ve Hristiyanlık arasında büyük bir fark vardır.

Bizim tek tercihimiz, gerekirse liberal değerlerimizden vazgeçmek de dahil olmak üzere İslam’a direnmekten ibarettir. İsveç’te olduğu gibi, eşcinsellik, sapkınlık ve ateizmi teşvik eden yasaları yürürlüğe koymalıyız; bu, Müslümanların Avrupa’dan ayrılmasını ya da medeniyetimize entegre olup İslam’a olan inançlarını kaybetmelerini sağlar. Aynı zamanda, İslam dünyasından Avrupa ve Amerika’ya göçü engellemeliyiz, gerekirse İslam ülkeleriyle işbirliği yaparak. Müslüman olmayan halkların göçüne ise kapıyı açmalıyız.

Öte yandan, İsrail’e verdiğimiz desteği, İsrail’in alacağı önlemler ne kadar sert olursa olsun sürdürmeliyiz ki, Gazze’de İslami bir sistemin temelleri atılarak İslam dünyasının bu deneyimi örnek almasına izin verilmesin. Bu konuda, Arap ülkelerinin, herhangi bir İslami veya demokratik sistemin kurulmasından korkarak İsrail’e verdikleri büyük destekten faydalanabiliriz. Bu noktada üçüncü önemli mesele, Arap yönetimlerini, kurumlarını, ordularını ve çeşitli güvenlik güçlerini desteklemek ve Muhammed’in öğretilerinden ve kutsal kitabından değerlerini alan herhangi bir sistemin kurulmasını engellemektir.

Yaptığımız şeyin doğru, yanlış, yasal ya da yasadışı olup olmadığı önemli değil. Bu konu çözülmüş olmalı ve biz bu şekilde çalışmalıyız. Şu anda liberal değerlerimiz ve ulusal güvenliğimiz arasında büyük bir çatışma var. Bu iki değer şu anda birbiriyle çelişiyor ve dünyanın her yerinden yükselen buhar gibi nereden çıktığını bilmediğimiz İslami akışa karşıyız. İslam’ın değerlerinin doğruluğunu veya yanlışlığını denemememiz gerekiyor, çünkü bu bizi İslam’a ve Muhammedi dini değerlere yöneltebilir. Aynı zamanda, Hristiyanlığın belirli bir şekilde yeniden dozajına ihtiyaç var, ancak bu Batı medeniyetinin başarılarını etkilemeyecek şekilde, İslam’ın topraklarımızda yayılmasını sınırlamak amacıyla olmalı.

Şu anda çelişkili ve korkutucu tercihlerle karşı karşıyayız. Liberal değerlerimizi sürdürmek, İslami yayılmaya karşı bizi savunmasız bırakıyor. Kiliseye dönüş, liberal değerlerimizi yok eder ve medeni başarılarımızı etkiler. Batıda Hristiyanlığa inanmayan ve kiliseye dönüş yapamayacak nesiller yetişti. Çünkü sınırsız açıklık rüzgarları bu durumu değiştirdi.

Gelecekte karşımıza çıkacak tek tercih, büyük bir savaşı teşvik etmek, özgürlükleri sınırlamak, kamusal yaşamı karmaşık hale getirmek, İslam ülkelerinde bitmeyen savaşlar çıkarmak ve İslam’ın yayıldığı barış ortamlarını yok etmek olmasından korkuyorum.

Eğer durumu kurtaramazsak, camiler ve minareler Avrupa’yı dolduracak ve İslamcılar, herhangi bir Avrupa seçiminde parlamentoda ve kamuoyunda söz sahibi olacak, ekonomiyi kontrol edecek ve ardından Avrupa’yı İslam’ın emir ve kuralları ile yönetecekler.

İngilizceden Arapçaya Tercüme:
Lora Edvard

Arapçadan Türkçeye:
Ahmet Ziya İbrahimoğlu
03.10.2024 Üsküdar

هذا المقال لرئيس وزراء بريطانيا الجديد كير ستارمر!!

*مقال بغاية الاهمية، فهو اعترافات زعيم حزب العمال ورئيس الوزراء البريطاني الجديد كير ستارمر، لذلك يجب قراءته بتمعن شديد لمعرفة كيف يفكر قادة الغرب الليبراليون والحداثيون، في التعامل معنا كعرب ومسلمين (منذ انطلاق طوفان الأقصى) على الاقل، ارجوكم لا تهملوا قراءة هذا المقال المهم والخطير الذي نشرته صحيفة ذا صن
The Sun
البريطانية العريقة:
*يقول ستارمر:*
علينا أن نكون صادقين مع أنفسنا، وواضحين في نفس الوقت حيال علاقتنا بالعالم العربي والإسلامي، ونقول الحقيقة لأبنائنا حتى لا نتصادم معهم يوما، أو أن يشعروا بالاضطراب الفكري ومتلازمة التناقضات النفسية، بين إيمانهم بالقيم الليبرالية واحتياجات أمننا القومي، والتي زادت من تناقضاتها الثورة المعرفية وتقتية المعلومات ووسائل التواصل العابرة للقارات.

نحن خلافاتنا في الحقيقة ليست مع الشعوب الإسلامية ولا الأنظمة الحاكمة، لأن الأنظمة تدور في فلكنا وتستمد بقاءها من جانبنا، وتنفذ سياساتنا التي تخدم الأمن القومي الغربي اولا بغض النظر عن أمنهم القومي.

إذن فأين تكمن حقيقة الأزمة في علاقاتنا بالعالم الإسلامي ككل والعربي كونه مركز هذا العالم؟

إن مشكلتنا الحقيقة تكمن في (الإسلام ذاته ومع محمد نبي الإسلام نفسه) لأنه دين حضاري يمتلك الإجابات التفصيلية لكل الأسئلة الوجودية والحضارية وهو منافس عنيد للحضارة الغربية التي بدأت تفقد تألقها، بينما الإسلام ومحمد يزداد تألقا حتى داخل مجتمعاتنا الأوربية التي أتاحت لها القيم الليبرالية حرية التفكير، وأضعفت سلطة الكنيسة، وهذا التفكير الحر المجرد قاد الكثير من النخب والشباب إلى اعتناق الإسلام، لأنهم وجدوا فيه كل الإجابات عن احتياجاتهم النفسية والروحية والوجودية والاجتماعية التي أغرقتهم فيها حضارتنا المتناقضة.

نحن مشكلتنا الحقيقة مع الإسلام نفسه وستظل كذلك لأنه ليس لنا إلا خيار مواجهة التدفق الإسلامي والفكر الإسلامي بشتى الطرق، لأن الخيار الآخر هو أن نعترف أن الإسلام دين الله الحق ودين يسوع وكل النبيين، وهذا سيقودنا إلى اعتناقه، حتى نصل إلى ملكوت الله في الدنيا وما بعد الحياة. وهذا سيعيدنا إلى المربع الأول في صراعات الدين والدولة في الفكر المسيحي، على أن هناك فرقاً شاسعا بين الإسلام والمسيحية في تلك القضايا.

ليس لنا خيار سوى مقاومة الإسلام ولو أدى ذلك إلى تخلي بلداننا ومؤسساتنا على القيم الليبرالية، وعلينا أن نسن القوانين التي تدفع المسلمين إلى مغادرة أوروبا، ولنا مثال في السويد التي تفرض قوانينها المثلية والشذوذ والإلحاد وهذا أكثر ما يدعو المسلمين إلى مغادرة أوروبا أو الانصهار في حضارتها وفقدان إيمانهم بالإسلام، وكذلك علينا أن نمنع الهجرة من العالم الإسلامي إلى أوروبا وأمريكا ولو بالتعاون مع الدول الإسلامية ونفتح المجال لهجرة الشعوب غير المسلمة.

ومن جهة الأخرى يجب الاستمرار في دعم إسرائيل مهما كانت إجراءاتها قاسية، حتى لا تسمح بإقامة نواة لنظام إسلامي في غزة يشجع الشعوب الإسلامية على احتذاء التجربة، وممكن في هذا المجال الاستفادة من الدعم الكبير الذي تحظى به إسرائيل من الدول العربية، التي تخاف من قيام أي نظام إسلامي أو ديمقراطي، وهذه نقطة ثالثة مهمة وهي دعم الأنظمة العربية ومؤسساتها وجيوشها وأجهزتها المختلفة التي تمنع قيام أي نظام يستمد قيمه من تعاليم محمد ومن كتابه المقدس.

لا يهم إن كان ما نقوم به خطأ أو باطلا أو شرعيا أو غير شرعي، فهذه مسألة يجب أن تكون محسومة ونعمل عليها ومن خلالها، نحن أمام تحد كبير بين قيمنا الليبرالية وأمننا القومي وهما الآن قيمتان متناقضتان وبين الزخف الإسلامي المنبعث من كل مكان في العالم وكأنه بخار الماء الذي لا ندري من أين طلعت عليه الشمس، لا يجب أن نختبر صوابية وخطأ القيم الإسلامية لأن ذلك قد يقود أكثرنا إلى الإسلام والقيم الدينية المحمدية، وفي نفس الوقت هناك حاجة إلى جرعات من المسيحية ولكن بصورة منضبطة لا تؤثر على إنجازات الحضارة الغربية، بهدف الحد من توغل الإسلام إلى ديارنا.

نحن الآن بين خيارات متناقضة ومخيفة لأن الاستمرار في خياراتنا الليبرالية يفقدنا الحصانة من الزحف الإسلامي، والعودة إلى الكنيسة يهدم قيمنا الليبرالية ويؤثر على منجزاتنا الحضارية، وقد نشأت أجيال في الغرب لا تؤمن بالمسيح ولن تستطيع العودة إلى الكنيسة بعد رياح الانفتاح اللامحدودة.

ما أخشاه أن لا نجد أمامنا في المستقبل إلا خيارا واحداً يتمثل في الدفع نحو قيام حرب كبرى تحد من الحريات وتربك الحياة العامة وتشعل حروب غير منتهية في الدول الإسلامية، وتفقد الإسلام مناخات السلام التي يتمدد من خلالها.

مالم نتدارك الأمر فستملأ المساجد والمآذن أوروبا ويسيطر الإسلاميون في أي انتخابات أوروبية على مقاعد البرلمان وعلى الرأي العام والاقتصاد ثم يحكمون أوروبا بتعاليم الإسلام.

ترجمة: لورا أدوارد

https://ida2at.org/article/117947–271