Gençleri Bilmem Ama 40 Yaş ve Üstü Bu Yazıyı Okumalı ..
Kırk Yaşına Dair Bir Öz Değerlendirme
Altı yıl önce kırk yaşına girdiğimde bu satırları yazmıştım ve bugün yeniden paylaşmak istiyorum.
Kutsal kitabın şu ayeti kulaklarımı çınlattı:
“Nihayet olgunluk çağına erişip kırk yaşına varınca, dedi ki: ‘Rabbim, bana ve anne babama lütfettiğin nimetlere şükretmemi, razı olacağın salih ameller işlememi sağla ve soyumda bana iyilik ver. Şüphesiz ben sana yöneldim ve ben Müslümanlardanım.’” (Ahkâf, 46:15)
Bu ayeti düşündüğümde, kırk yaşın insana olgunluk, ciddiyet ve sorumluluk yükleyen bir dönemin işareti olduğunu anladım. Orta yaş krizinden veya psikolojik değişimlerin neden olduğu bir kaostan ziyade, bu yaş dönemi, geçmişin, şimdinin ve geleceğin anlamları arasında gidip gelen bir farkındalık dönemiydi.
Geçmiş ve Gelecek Arasında Bir Dönem
Kırk yaşına ulaştığımda, kendimi geçmişin karmaşıklığı, coşkusu ve zaman zaman anlamsızlığı ile geleceğin ağırbaşlı bakışları arasında bir köprüde buldum. Geçmiş, hatıralarını taşırken gelecek, daha olgun ve sorumlu olmamı bekliyordu. Geçmişi değerlendirmek ve geleceği hazırlamak üzere bir hesap verme anına çağrılmış gibi hissettim.
Hayatı Sorgulama ve Ölümün Farkındalığı
Ansızın kırk yaşına vardığımda, “Sonsuz hayatım için ne hazırladım?” diye düşünmeden edemedim. Saçlarımda beliren beyaz telleri artık yüzeysel bir şekilde değerlendirmiyor, onları yaklaşan sonun habercisi olarak görüyordum. Geçmişin muhasebesi, bana şu hatırlatmayı yaptı: “Sen günlerin toplamısın; her geçen gün, senden bir parça alır.” Geriye kalan günlerin, geçenlerden daha az olma ihtimali karşısında, bu gerçekle yüzleştim. Ancak umudumu yitirmememi sağlayan şu söz, bana denge sağladı: “Kalan ömrünü iyi değerlendir, geçmişteki ve gelecekteki tüm günahların bağışlanır.”
Aile Hatıralarının Değeri
Kırk yaşına geldiğimde, çocukluğum ve aileyle geçirdiğim anılar zihnimde bir Niagara Şelalesi gibi akmaya başladı. Sabah ekmeğinin kokusuna, ailece aynı sofrada sadece bedenlerimizin değil, kalplerimizin de bir araya geldiği kahvaltılara, dedemin şefkatli kollarında geçmişin kokusunu duyduğum o anlara özlem duydum. Şimdi, şehir hayatının hırsları arasında bu anıların değerini daha iyi anlıyorum.
Gençlik Heyecanlarının Yerini Olgunluğa Bırakması
Bir zamanlar kalemimin aceleciliğiyle, tıpkı ilk kez aşık olan bir gencin heyecanı gibi, ölçüsüz şiirler yazdığım günleri düşündüğümde gülümsüyorum. Ama bugün, o aceleci kalemin artık benim cehaletime yardım edemeyeceğini biliyorum. Bir bilgenin dediği gibi: “Kırk yaşına vardığında, cehalet seni terk etmelidir.”
İdeolojik Çıkmazlardan Evrensel Bir Farkındalığa
Gençliğimde, Müslüman gruplar arasında bir doğru arayışına dalmıştım. Ancak zamanla, insanların mutlak iyilik ya da kötülükten uzak olduğunu ve hakikat ile adaletin kişilere veya gruplara bağlı olmadığını anladım. Bugün, İslam ümmetine doğrudan aidiyetimi hissetmek, bu dünyadaki en büyük kimliğimdir.
Hatalardan Ders Çıkarmak
Hayatta bazı dönemlerde büyük umutlar bağladığım şeylerin hüsranla sonuçlandığını gördüm. Ancak bugün biliyorum ki sevgi ve nefreti ölçülü yaşamak gerekir. Peygamber Efendimiz’in şu hadisi her zaman rehberimdir:
“Sevdiğini ölçülü sev, bir gün düşmanın olabilir. Nefret ettiğinden de ölçülü nefret et, bir gün dostun olabilir.”
Hayatın Yaprakları: Bir Kırk Yaş Yolculuğu
Hayat, okuduğumuz ve hala okunmayı bekleyen yapraklardan ibarettir. Belki de hikayemin en güzel bölümü henüz gelmedi. Bir zamanlar, Hindistan’ın bağımsızlığından 12 yıl önce, Jawaharlal Nehru kendi otobiyografisini tamamladığında şöyle demişti:
“Hayatımın bir bölümü sona erdi, yeni bir bölüm başlamak üzere. Acaba bu bölüm ne içerecek? Kimse bunu tahmin edemez çünkü hayatın gelecek yaprakları mühürlüdür.”
Sonraki yıllar ona Hindistan başbakanlığına yükseldiği haberini getirdi. Politik kariyerinin zirvesindeyken bile, kitabının henüz açılmamış bölümlerinin olduğunu hissediyordu.
Kırk Yaşın Ardından Yeni Umutlar
Kırk yaşıma ulaştığımda, aklımda tek bir düşünce vardı: Gelecek daha iyi olmalı. Geri kalan nefeslerim, geçmişin bir kopyası olmamalı. Bu düşünceyi benden önce belki de en güzel şekilde Amerikan Müslüman boksör Muhammed Ali dile getirmişti:
“Eğer kırk yaşımda hâlâ yirmi yaşımda söylediklerimi söylüyorsam, demek ki hayatımdan yirmi yılı boşa harcamışım.”
Değişim ve Sabit İlkeler
Geçmişim tamamen karanlık değildi. Hayatımda takdir ettiğim en büyük şey, duruşlarımı sabit ilkelerle karıştırmamış olmamdır. Bir ilkeye sadık kalmak, her durumda aynı duruşu sergilemeyi gerektirmez; bu, ölü bir bedenin hareketsizliği olurdu. Bu anlayışa sadık kalmayı umuyorum. Dönüş yolunu her zaman açık bırakmak, bundan utanmamak, benim için vazgeçilmezdir.
Yanlış Anlaşılmalar ve Tutkulu Arayış
Uzun bir yolculuğun ardından, kendimi çoğu zaman yanlış anlaşılmış bir insan olarak görüyorum. Belki başkaları beni çelişkili buluyor, bazen duygusal yaklaşımlarım nedeniyle eleştiriyor, hatta kargaşa yaratan bir yazar olduğumu söylüyor. Ancak şunu biliyorum: Ben bir fark yaratmak istiyorum. Ve unutulmamalıdır ki Allah her şeyi kontrol eden kudrettir; ancak insanların çoğu bunu bilmez.
İhsan el-Fakih
10 Aralık 2018
Tercüme: Ahmet Ziya İbrahimoğlu
26.12.2024 Üsküdar
بعيدا عن السياسة .. قبل ستّ سنوات .. بلغتُ الأربعين وكتبتُ هذا .. وأُعيده اليوم للفائدة ..
👇🏻👇🏻
لم ألتفت لتلك الحالة من الضياع المُحتمل، إذ أرعيتُ سمعي لآي الكتاب {حَتَّى إِذَا بَلَغَ أَشُدَّهُ وَبَلَغَ أَرْبَعِينَ سَنَةً قَالَ رَبِّ أَوْزِعْنِي أَنْ أَشْكُرَ نِعْمَتَكَ الَّتِي أَنْعَمْتَ عَلَيَّ وَعَلَى وَالِدَيَّ وَأَنْ أَعْمَلَ صَالِحًا تَرْضَاهُ وَأَصْلِحْ لِي فِي ذُرِّيَّتِي إِنِّي تُبْتُ إِلَيْكَ وَإِنِّي مِنَ الْمُسْلِمِينَ}، فألفيْتُ المقامَ مقامَ الأشُدّ، وموطن النضج والجد، بعيدًا عن اعتبارها أزمة منتصف العمر، وبعيدًا عن الخضوع لهيستيريا التغيرات السيكولوجية والدخول في فترة مراهقة أخرى.
لكنها مرحلة يرافقها الكثير من المعاني المُتدفقة والخواطر التي تتزاحم في العقل ولا تكف عن التردد بين الماضي والحاضر والمستقبل.
ها قد بلغتُ الأربعين، ووضعت رحالي على أبواب مرحلة هي الأكثر غرابة وإثارة، حيث تشعر أنك في حياة برزخية بين تفاصيل الماضي بقوته وعنفوانه ووعورةِ تضاريسه بل وعبثه وصبيانيّته، وبين مستقبل يرقبك في وقار، ويطالبك بأن تكون أكثر نضجًا، ويفتح أمامك كشف حساب لما مضى، فتقف أمامه كتلميذ بليد.
بلغت الأربعين بغتة، فوجدتني كمسلمة أتساءل: ماذا قدمت لحياتي الأبدية التي أوقن بأنها المآل والمصير؟ فلم تعد نظرتي إلى الشعرات البيض المتناثرة بذات السطحية، بل أراها ناقوسًا يدق على رأسي، ورسولًا ينذر بدنو الأجل، ولم أُفلت من تقريع أحد سادة القرون المفضلة يقول: “إنما أنت أيام مجموعة، كلما مضى يومٌ مضى بعضك”، فما الذي تبقى مني والظن بالسنين أنها لن تكون بقدر ما مضى؟ لكنّ جناح الرجاء الذي يمنحني الاتزان قد أتاني بالمخرج على لسان سيدٍ آخر: ” تُحسن فيما بقي، يُغفر لك ما مضى وما بقي”.
بلغت الأربعين والذكريات مع العائلة قد تدفقت كشلالات “نياجرا” في كياني، الحنين إلى رائحة الخبز في البكور، إلى مائدة الإفطار التي اجتمعت عليها قلوب قبل أجساد، إلى الاستدفاء تحت إبط الجد الحنون فأشتم فيها رائحة السنين، إلى التحلّق في المساء للاستماع إلى نشرة الأخبار المنزلية وفنون الدعابة.
وبعدما حملتني أحلام صباي إلى المدينة، واستبد بي الطموح في عالم الحروف، كنت حديثة عهدٍ بحياة العائلة، فلم أجد ذلك الوجْد للذكريات بسبب سطوة زخارف العالم الجديد، أمَا وقد انسلّت الأعوام، وودعتُ الشباب إلى الكهولة هدأت الثورة، وحانت مني التفاتة حزينة إلى العائلة، وعلمت كم فقدت من كنزٍ لا أعدل به سواه.
بلغت الأربعين وأنا أنظر بابتسامة باهتة إلى قلمي المتهور، كم كان متسرعًا كحال مراهقٍ يستقبل نظرة الفتاة الأولى فيتعجل قصيدة غزلٍ لا وزن فيها ولا قافية ولا دراية ببحور الشعر، وكم أوقعني في الخجل وأدخلني في دائرة الصراع بين نفسي ونفسي، لكنني اليوم أراني أستحي من جهالة تتلبّس بقلمي، وقد دُعي أحدهم إلى لهو كان يساعد عليه، فقال: “دخلت في حد الأربعين، فما بقي فيّ على الجهل مساعد”، وأنا كذلك لم يبقَ فيّ على الجهل مساعد.
أكاد أنفجر ضحكًا وأنا أتذكر فترة طفولتي الإعلامية، عندما حبست نفسي في دائرة المقارنة بين الإخوان والسلفيين والجهاديين لأرى أيُّهم على الحق لأتخندق معه، لكن سرعان ما تسلل إلى الرشد، فأدركت أن العالم أوسع من تلك الرايات الجزئية، وأنه ليس علي الاختيار بل ولا الانتماء، أيقنت أنه ليس هناك في البشر ملائكة خُلّص ولا شياطين خُلّص، وأن التقارب يكون بحسب ما لديهم من حق، والدفاع عن مظلومهم واجب، ونقدهم حال الخطأ عين الصواب، كما هو الحال مع غيرهم، وكفاني انتمائي لأمتي دون وسيط، أنا لها كما قال دريد بن الصمة:
وَهَلْ أنَا إلا مِنْ غَزِيَّةَ إنْ غَوَتْ … غَوَيْتُ وَإنْ تَرْشُدْ غَزيَّةُ أرْشُدِ
ربما كانت عاصفة الحزم التي راهنت عليها حدثًا فارقًا في حياتي، بعدما تحولت فجأة إلى التخندق مع آل سعود بعد طول شقاق، وذلك عندما تراقصت أمامي الأحلام بعهد الملك الجديد، وغفلت عن السياق المُتشابك، ثم تحولت الأحلام إلى هباءٍ منثور، لكنني أدركت بعد أربعة عقود مضت أنه لا ينبغي لي أن أحب جملة أو أكره جملة، وألا أرمي بهلب السفينة في عمق الصحراء، لقد كانت القاعدة ماثلة دائمًا لكنني لم ألتفت إليها، قاعدة نبوية (أَحْبِبْ حبيبك هونًا ما، عسى أن يكون بغيضك يومًا ما، وأَبْغِضْ بغيضك هونًا ما، عسى أن يكون حبيبك يومًا ما).
الحياة ما هي إلا أوراق، بعضها فرغنا من قراءته والآخر في الانتظار، ربما كان الفصل الأجمل من حكايتي لم يأت بعد، ذات يومٍ كان جواهر لال نهرو يختم كتابةَ سيرتِه الذاتية قبل 12 عامًا من استقلال الهند، فذيلها بقوله: ” إنني أشعر أن فصلًا من حياتي قد انتهى، وأن فصلًا على وشك البدء، ترى ماذا سيحوي هذا الفصل؟ لا أحد يتنبأ به، فإن أوراق الحياة القادمة مختومة”، لكن الأوراق التي أتت لاحقًا في حياته كانت تحمل له نبأ تنصيبه رئيسا للوزراء، ولا زال في أوج بروزه السياسي يشعر أن فصولًا أخرى من كتابه لم تُفتح ولم تتقلب صفحاتها بعد.
أمَا وقد بلغت الأربعين فإنّ الهمَّ يتّجِه لأن يكون القادم أفضل، وألا تكون الأنفاس المتبقية لي على ظهر الأرض استنساخًا لمشاهد الماضي، ربما سبقني إلى التزين بهذه الحقيقة الملاكم الأمريكي المسلم الراحل “محمد علي كلاي” عندما قال: “إذا كنت أقول اليوم وأنا في الأربعين ما كنت أقوله وأنا ابن العشرين، فمعنى ذلك أني ضيعت عشرين من عمري دون جدوى”.
ليس كل ما مضى من حياتي قاتمًا، فأكثر ما حمدته من مسلكي أن المواقف ليست هي المبادئ، والثبات على المبدأ لا يُحتّم الثبات على المواقف، وإلا فهو سكون الجسم الميت، وهو ما أرجو أن أظل على عهد القيام به، سأظل دائمًا أُبقي على خط الرجعة بلا استنكاف. وبعد رحلة طويلة وجدت نفسي أُمثل حالة سوء فهم، ربما أبدو للكثيرين متناقضة بسبب تغير مواقفي، أو ربما باندفاعي العاطفي في التناول أحيانًا، وربما تقولون بأنني كاتبة أحدثتْ جلبة، لكنني أعرف من نفسي الرغبة في أن أُحدث فارقًا، والله غالب على أمره ولكن أكثر الناس لا يعلمون.
إحسان الفقيه
10 ديسمبر، 2018