Eyüp Sultan’ın Kabri mi İki Hiristiyan Azizin Mezarı mı?
Aşağıda paylaştığım yazıyı İbrahim Yıldırım isimli vatandaşımızın sosyal mecralardan birinde paylaştığını bana Dursun Öztürk Kardeşimiz bildirip aktardı. Yoksa İbrahim Yıldırım’ı tanımam bilmem, hakkında olumlu veya olumsuz hiç bir bilgim de yoktur. Ben kendisini değil sadece yazısını değerlendireceğim.
Cumhuriyet döneminin özelliklerinden biri de bilen bilmeyen herkesin, Dini konularda, belki daha doğrusu İslami konularda “ahkam kesme özgürlüğüne” sahip olmasıdır. Hele İslam dini aleyhinde yazma ve konuşma söz konusu ise, atış serbestliğinde hiç bir sınır yoktur.
Vatandaşımız İbrahim Yıldırım Bey bu atış serbestliğinden istifade ederek bayağı hızlı atışlar yapmış; isabetli olup olmaması hiç önemli değil, laf olsun torba dolsun kabilinden aklına gelen her şeyi yazıp sallamıştır. Aynı özgürlük Kemalizm ile ilgili olsa ne olur diye sorsam, kaç kişi açık ve net cevap verme cesareti duyabilir?
İşte İbrahim Yıldırım isimli vatandaşın Paylaşımı👇
İKİ HIRİSTİYAN AZİZİNİN MEZARI NASIL EYUP SULTAN OLDU?
Sevgili dostlar;
Bundan önceki paylaşımlarımızda “Biz de DİN dinin esas, ALLAH’IN GÖNDERDİĞİ MÜBİN OLAN KUR’AN YERİNE; hurafe ve uydurulmuş rivayetler üzerine, tarih ise yalanlar üzerine bina edilir. Yani DİN biriktirilmiş hurafelerden ve rivayetlerden/söylentilerden, tarih ise biriktirilmiş yalanlardan oluşturulur. Bu da bizim genelde din anlayışımızın müktesebatını oluşturuyor.” dediğimizde bazı dostlar bu söylemi pek hoş karşılamadı.
Ama şu da sosyolojik bir gerçek ki; halkların, toplumların, milletlerin hafızalarında oluşmuş hurafeler, efsaneler, mitolojik hikâyelerin zamanla gerçekten olmuş olduğuna inanılır. Bu durum çoğu zaman sağlam inanca dönüşerek din konumuna bile gelebiliyor.
Tıpkı Ebu Eyüp El Ensari’nin hiç İstanbul’a gelmediği, hiç İstanbul kuşatmasında bulunmadığı halde, egzotik ve ezoterik masalsı rivayetlerle/söylenti ve anlatımlarla İKİ HRİSTİYAN AZİZİNİN MEZARLARININ olduğu yere Eyüp Sultan adına türbe ve cami inşa ederek; mekanı ve kişiyi kutsallaştırıp iman açıdan şirk olduğu bilinmesine rağmen; tapınırcasına ziyaretgah haline getirmiş olduğumuz gibi.
Doç. Dr. Nursel Uyanıker Doktora tezinde ve eserinde; Eyyüb el Ensari’nim fetihten sonraki süreçte İstanbul inanç sistemi ve buna bağlı olarak halk bilimi, halk edebiyatını nasıl ve ne ölçüde şekillendirdiği geniş bir biçimde ele alınmaktadır. Eyüp Sultan türbesi etrafında oluşan efsaneleri ve uydurma tarihi yalanları dileyen bu kaynaktan daha detaylı bilgi edinebilir.
Eyüp Sultan türbesinin ve camisinin bulunduğu yerde; eskiden Hristiyanlara ait manastır ve bu manastır içinde Aziz Kosmaz ve Aziz Damyan doktorluk yapan, hekimlik yapan ikiz kardeşlerin mezarları bulunmaktadır. Bu iki aziz insanlara meccanen, karşılıksız şifa dağıtıyorlar, şifacı olarak biliniyor. Bunlarla ilgili Hristiyan geleneğinde birtakım mucizevi iddialar dillendiriliyor. Hatta bu azizler nedeniyle diğer manastırlar bile burasının ziyaretgâh yeri olduğu ve insanların gidip burada şifa bulduklarına inanırlarmış. Ayrıca bu yerde yağmur duasına çıktıklarına dair söylentilerde mevcuttur.
Fetih’ten sonra burayı Fatih eski Hristiyan geleneğini Aynen İslam’a uyarlıyor ve burasını fethin merkezi olarak konumlandırmaya çalışıyor. Hatta buraya Anadolu’dan Türkmenler getiriliyor özellikle Bursa’dan birçok kişi getirilip burada iskân ediliyor dahası; Hristiyanların bu bölgede yerleşimlerine ve burada yaşamalarına da izin verilmiyor. Bununla ilgili de Ferman çıkarılmıştır.
Sevgili dostlar,
Gelelim Eyüp el Ensari’nin Muaviye’nin oğlu Yezit komutasındaki 1. İstanbul’un kuşatılması katıldı ve kabrinin bulunma uydurma hikâyesine.
Kabrin bulunması meselesi iddialara göre Fatih döneminde İstanbul muhasarası devam ederken Akşemsettin bir rüya yoluyla Ebu Eyyüb El Ensari’nin kabrini bulmuştur, en temel iddia budur. Ebu Eyüp’ün vefatından sonra 780 yıl geçiyor, 780 yıl sonra görülen bir rüya ile işte mezarın yeri burası deniliyor. Ne kadar inandırıcı ise????
Bizim din anlatılarımızda Cibril rivayetleri, rüya, keşf ve gayp çok önemli ölçüde boşluk doldurma aracıdır. Özellikle tasavvufi din anlayışımızda hurafesiz, rüyasız, masalsız, mitolojisiz dini inanış olmaz. Rüyayı, gaybı, Cebrail’i, rivayetleri/ söylentileri çıkardığınız zaman; bizde dini gelenek hiçbir sağlam bilgiye dayanmadığından suni boyaları dökülür, adeta kelaynağa döner.
Ebu Eyyüb El Ensari’nin ne öldüğü tarih, ne öldüğü yer, ne de defnedildiği yer konusunda herhangi bir bilgi yoktur. Diğer yandan Ebu Eyyüb el-Ensari 90 yaşlarındadır 90 yaşlarındaki bir adam acaba o zamanın koşullarında İstanbul’a kadar nasıl gelebilir. Bunu dikkate aldığınız zaman iddia bir o kadar daha çıkmaza giriyor.
Bir başka husus var burada; bazı anlatılarda Abdullah Bin Zübeyir, İbni Ömer, İbni Abbas gibi sahabelerin de bu sefere katıldıkları ile ilgili söylentiler var. Peki, bunlar ne oldu bunlarla ilgili niçin bir bilgi yok. Ebu Eyyüb El ensari’nin bu orduda yer aldığı iddiası bile başlı başına problemdir. Çünkü Ebu Eyyüb el-ensari ve saydığımız isimler Emevi karşıtıdırlar, Sıffinde muaviye’ye karşı savaşmıştır. Muaviye etik olmayan yollarla iktidara gelmiştir. Böyle isimlerin Muaviye’nin ordusunda yer alması ve böyle bir sefere katılma iddiası hiçte inandırıcı gelmiyor.
Sonuç olarak Ebu Eyyüp El Ensari kesinlikle Eyup Sultan denilen yerde yatmamaktadır, çünkü onun İstanbul’a geldiği iddiası bile başlı başına muammadır. Hele hele karşı tarafa geçip ya da geçirilip yani cenazesi o şekilde geçirilip; bu günkü yere defnedildiğine dair iddialar akıl dışıdır. Amma ve lakin Eyüp Sultan Türbesi özelde Eyüp semti, genelde İstanbul’un tarihî, siyasî ve dinî geçmişine oluşan efsaneler sayesinde, teşekkül ettiği yere bir mânâ ve kimlik kazandırdığı da bir gerçektir!
Sevgili dostlar;
Bilinç doğru bilgi ile oluşur. Bilgi anlaşılmaz ise anlaşılmayan ve yanlış bilgi ile bilinç oluşmaz. Sürekli tekrarlanarak insanlara anlatılan, telkin edilen hurafe içerikli menkıbeler, duygusal ve büyüsel hikâyeler, toplumda SANRISAL hastalığa neden olur. Sanrı ne biliyor musunuz? Sanrı İngilizcesi delion/ hallucination sanrı şu: GERÇEKLE DEĞİŞTİRİLEMEYEN FİKSE OLMUŞ/SABİTLENMİŞ YANLIŞ DÜŞÜNCE. Başka bir ifade ile doğru, bilimsel ve mantıksal açıklamalara rağmen değiştirilemeyen, yanlış inançlar ve düşüncelerdir.
Hoşça, dostça, sevgiyle kalın! Tekrar buluşmak dileğiyle inşallah!
İbrahim Yıldırım
Tarihin yalanlar üzerine bina edildiği iddiası üzerine durmayacağım, çünkü bu vatandaş umumi Tarih ile Cumhuriyet tarihini birbirine karıştırmış olsa gerek, Cumhuriyet tarihi ideolojik saplantılar ve düşmanlıklar üzerine bina edilmiş, yalanla, dolanla yazıldığı için bütün tarihin böyle yazılmış olabileceği yanılgısı içinde olduğu görülüyor. Tarih ilmi tek kalemden çıkmış veya sadece ideolojik saplantılarla yazılmış, yasaklar gölgesinde tedvin edilmiş bir ilim olabilir mi? Böyle yazanlar olsa bile, dürüst ve insaflı tarihçilerin olmadığını hangi akli selim sahibi kişi iddia edebilir? Tarihi, ne sadece Emeviler, ne Abbasiler ve ne de Osmanlılar yazmadı; her dönemde ve her düşünce sahibi insanlar tarafından yazıldı; önemli olan doğru ile yanlışı fark edebilecek bilgi birikim sahibi olup farklı kaynaklardan okuyarak sorgulama anlayışı ile değerlendirme yapabilmektir.
Vatandaşımızın yazısı genelde Din ile Kültürü karıştırdığı gibi özelde de İslamın bilgi kaynaklarındaki ilim ile hurafeler arasındaki farkı ayıramayacak kadar bilgi fukarası olduğunu hissettiriyor. İslam’ın iki bilgi kaynağı vardır; Kur’an’ı Kerim ve Peygamberimizin Kur’anı Kerimi izah edip uygulayarak yaşamasından oluşan Sünneti Seniyyesidir ki bunu da bize Hadis alimleri ilim ve tenkit süzgecinden geçirerek nakletmişlerdir. Hadislerin Sahihi, Zayıfı ve uydurma olanı ile, bütünü en ince ayrıntısına kadar bilinmekte, hiç bir ilme nasip olmayan sistem, itina ve titizlikle kayıtlara geçirilmiş olan bu bilgiler aynı titizlikle korunmaktadır. Kaynakları okuyup anlamaktan aciz olan, bu bilgilerle hurafeler arasındaki farkı bilmeyen cahillerin yanlış uygulamaları sonucu oluşan adetler, gelenekler din olmadığı gibi, muteber bilgi kaynağı da değildirler. Her toplumun kültüründe olabilecek bu tip efsane ve hurafelerin din olmadığını bilmek için alim olmaya da gerek yoktur. Din ile Kültür arasındaki farkı bilmeyen cahillerin bunları dindarlık zannetmesi de bu gerçeği değiştirmez. Zayıf veya Uydurma Hadislerin varlığı da Hadis ilmine gölge düşürmez. Çünkü zayıf ve uydurma Hadislerin bilinmesi ve bunlarla amel edilmeyeceği gerçeği de kaynaklarımızda beyan edilmiştir. Ortada müphem ve şüpheli bir alan yoktur. Varmış gibi gösterilmeye çalışılması, ya maksatlı kişilerin veya cahillerin yaymaya çalıştığı bir kuruntudur; vehimdir; doğru değildir.
Gelelim Emeviler döneminde İstanbul’un kuşatılması ve Ebu Eyyüb al-Ensari’nin kabrinin Eyüp Sultanda olup olmadığı mes’elesine, zannedildiği gibi İstanbul’un Emeviler döneminde, 668-669 yılında kuşatılması ve bu Ordu içerisinde Ebu Eyyüp al-Ensari hazretlerinin de bulunması tartışmalı bir konu değildir. Ciddi bütün Tarih kaynaklarında ittifakla zikredilen böyle bir konuyu ihtilaflı bir husus gibi göstermek tam bir cehalet göstergesidir. Aksini söyleyebilmek için iddianızı ciddi bir tarihçiye dayandırmanız gerekir. Zikrettiğiniz kaynakta da böyle bir delil ve dayanak yoktur. Ama Ebu Eyyüb el-Ensari’nin kabrinin Eyüp’teki bugünkü yerinde olup olmadığına inanmak veya inanmamak zannedildiği gibi din de değildir; sadece kültürdür. Bu kültürün dayanakları da ciddiye alınabilecek bir tenkite muhatap kılındığını biz duymadık; bilmiyoruz. Bilen varsa efsaneye değil delile dayandırmak zorundadır. Aynı bölgede daha önce iki Hiristiyan azizinin mezarı olduğu iddiasını gerçek kabül etsek bile Ebu Eyyüp al-Ensari hazretlerinin kabrinin de orada olması ile tenakuz teşkil etmez. Kaldıkı böyle bir iddiayı ciddiye almamızı gerektirecek delil ve kaynakları da hiç kimse ortaya koyabilmiş değildir. Koyduğu iddianız sizi, kendinizle tenakuza düşürmektedir. Ciddiye alınacak kaynaklardaki bilgilere şüphe ile bakıp, zikre değer bir delile dayanmayan bilgileri ciddiye alıp kabül ederek aktarmak çelişki değil midir? Bir rivayet için var olduğunu zannettiğiniz şüpheler öbür rivayet için daha fazla olmasına rağmen, o rivayete olumlu yaklaşmanızın sebebi nedir? Bunu nasıl izah edeceksiniz?
Sizin bu iddianızın benzerini, Hiristiyan Ermeni bir Katolik papazla Hz. Osman’ın (ra) kabri ile ilgili yaşamıştım. Yakıştırmalarla şüphe uyandırmaya çalışan bu Türk vatandaşı Ermeni papaza verdiğim cevabı merak edenler aşağıdaki linki tıklayıp okuyabilirler. (1)
Size, Ebu Eyyüb al-Ensari ile ilgili sadece ansiklopedik bir iki kaynak vereyim; okuyup bilginenin; sonra yorum yapmayı denersiniz. Birinci kaynak İslam Ansiklopedisi, ikinci kaynak Wikipedia,
İslam Ansiklopedisi👇
https://islamansiklopedisi.org.tr/ebu-eyyub-el-ensari
Wikipedia👇
https://tr.m.wikipedia.org/wiki/Ebu_Eyyûb_el-Ensarî
Emevi’ler dönemindeki bu İstanbul kuşatması esnasında şehid olup kabri İstanbulda olan sadece Ebu Eyyüb al-Ensar’ı hazretleri değildir. Başka sahabelerin de olduğunu basit bir tarama ile bulup okuyabilirsiniz.👇https://www.fikriyat.com/galeri/tarih/eyupsultanda-kabri-bulunan-sahabeler/10
İslam ve İhsan Sitesi👇
https://www.islamveihsan.com/istanbuldaki-sahabe-kabirleri-nerede.html/amp
Birde Konstantinopolis Kuşatması’nı okumanız için bir link vermekle yetineyim ki yazı küçük bir kitap hacmine ulaşmasın.👇
https://tr.m.wikipedia.org/wiki/Konstantinopolis_Kuşatması_(674-678)
Size konu ile ilgili son bir link daha vererek bu konuya nokta koyup son sözümü söyleyeyim.👇
https://yunus.hacettepe.edu.tr/~unan/akademik34.html
Size Son Sözüme Gelince,
Yorum yapmak için önce doğru bilgi sahibi olmak gerekir; yanlış veya eksik bilgilerle doğru yorum yapılamaz. Hele konu İslam olunca haddinizi bilin ve kendinize güldürmeyin. Din, hele de İslam dini, her önüne gelenin sallama ifadelerle söz söyleyebileceği bir alan değildir. Bilgi ve birikim sahibi olsanız bile söylediğinizin delil ve dayanağını, doğru mu yanlış mı olduğunu bilip teyit etmeden nakletmek emanettir; sorumluluktur; vebaldir; hesap vermeyi gerektirir. Dini konular gelişi güzel yorum yapılacak, sallama konuşulacak konular değildir. Hele peygamberimize söz isnat etmek çok tehlikeli ve riskli olduğunu, Peygamberimiz (sav) “Kim benim adıma kasten yalan söylerse cehennemdeki yerini hazırlasın” buyurduğunu hiç unutmamamız gerekir.
Dininde ciddi olmayan başka hiç bir işinde ciddi olamaz vesselam.
Ahmet Ziya İbrahimoğlu
27.11.2024 Üsküdar
(1) Hiristiyan Katolik Bir Ermeni Papazla Türkçe Yazışmalarımız 👇
https://www.aynamayansiyanlar.com/makalelerim/katolik-bir-ermeni-papazla-turkce-yazismalarimiz/