BİR SORU BİR CEVAP

Değerli Hocam,

Biraz zor bir sorum olacak.

Hayatları iyilik yapmakla, insanların sıkıntılarını gidermekle geçen putperest veya farklı dinlerde insanlar var.

Allah Teâlâ’nın adaleti ile bunlara muamelesi ne olacaktır? Yaptıkları iyiliklerin karşılığı cehennemde ateşlerinin kısılması mı?

Bu soruya güzel bir cevap bulmalıyız, tatmin edici bir cevap.

Saygılarımla.

Aydın Başar

KÂFİRLERİN ÇALIŞMA, HAYIR ve İYİ İŞLERİNİN KARŞILIĞINDA HAKETTİĞİ MÜKÂFAT İSTEKLERİNE UYGUN OLARAK VERİLİR

İnsanların yaptıklarının karşılığı, kendi kabul, beklenti ve isteklerine göre değerlidir veya değildir. Kendilerinin değer vermediği, değersiz gördüğü bir karşılığın onlara verilmesinin ne anlamı olabilir?

Edison ampulü keşfedip insanlığa bir hizmet yapmış ise, inanmadığı, değer vermediği, arzu etmediği bir karşılık ile mükâfatlandırılmasının anlamı olabilir mi? Şöhret, para veya makam isteyen bir kişiye bunları vermeyip inanmadığı cennet ile mükâfatlandırmanızın hiç bir değeri olmadığı gibi yaptığının karşılığı da olmaz; olamaz.

O halde insanların yaptığı iyilik ve hayırların karşılığı kendi inancı, arzu ve beklentilerine uygun olarak ödendiği zaman anlamlı ve değerli olur. Aksi düşünülemez.

Ateist, kâfir, müşrik gibi vasıfların sahibi olan insanlar inanmadıkları Cennet ile mükâfatlandırılmaları kendi arzuları ve istekleri değildir. Allah onlara kendi istek ve arzularına uygun olarak karşılık yahut mükâfat verir. Adil olan budur.

Onlar, Allah’ın kendilerinden istediklerini yerine getirmeyip, önemsemedikleri, sadece kendi isteklerinin karşılığını kendi arzularına göre bekleyip istedikleri ve aldıkları için ahirette hiç beklenti ve istekte bulunma hakları kalmaz.

Allah cenneti ile kimleri nasıl mükâfatlandıracağını, peygamberleri vasıtası ile açık ve net bir şekilde bildirip beyan etmiştir.

Bu beyanı dikkate almayıp cennet yerine, kendi arzu ve isteği doğrultusunda mükâfat isteyene, Allah isteğine uygun olarak dünyada karşılığını fazlası ile vermiş ise inanmadıkları ahirette ayrı bir mükâfat beklentisi içinde olmaları gerçekçi ve adil olabilir mi?

Bunun için Allah’a kulluk etmeyenin dünyası daha rahat, müreffeh ve musibetlerden uzak olabilir. Müslüman ise hem dünya hem de ahiret refah ve saadeti istiyor fakat isteğinin bedelini ödemekte ihmal ve tembellik gösteriyor. Bu sebeple ihmal ve hatalarının cezasını dünyada ödemesi ahiretini hafifletip kolaylaştırmasına vesile olacağı kabul ve umut edilir. Kâfirin dünyadaki refah, rahat ve saltanatı ise ahiretteki azabının azim olacağına işaret telakki edilir. Bundan dolayı Müslümanlar dünya çile ve sıkıntılarına üzülmez; sabredip tahammül eder. Kâfirlerin saltanat, refah ve rahatına imrenmez; aldanmaz.

Bazı cahil insanlar, ben namazımı kılar, orucumu tutar ve elimden geldiği kadar da iyilik yaparım; yine de musibetler beni bulur. Komşum ne namaz kılar; ne oruç tutar; ne de her hangi bir iyilik yapar; o hiç bir musibet yaşamaz diyerek bu inceliği düşünemezler.

Ahmet Ziya İbrahimoğlu

Değerli Hocam,

Müşrik ve kâfirlerin çoğunluğu ahirete inanmakta ve cenneti de ummaktadır. Dolayısıyla onların böyle bir beklentisi yok demenizi anlayamadım.

Saygılarımla,

Aydın Başar

KULUN BEKLİNTİSİ ALLAH’IN İRADE ve BEYANINA UYGUNSA HAKEDİŞİ OLABİLİR.

Kâinat, Dareyn (Dünya ve Ukba) Allah’ın mülküdür. Allah’ın mülklerinde yaşamanın şartları ve tarifesi olduğu gibi, Ahirete inanmanın da şartları kuralları vardır. Bunları Allah Peygamberleri ile bildirip açıkladı. Kendi anlayışına göre inanmak değil, mülk sahibinin beyanına göre inanmak gerekmez mi?

İnsanlar yaptıklarının karşılığını kendi arzu ve isteklerine göre isteme hakkı ve beklentisi içinde olabilirken, Allah’ın mülklerinde nasıl yaşanacağını, neye nasıl inanacağını, yaratıcının belirleme hakkını kabul ve itiraf edip gereğini yerine getirmeleri gerekmez mi?

22.12.2022

Ahmet Ziya İbrahimoğlu