EHLİ SÜNNETİ MÜDAFA ETMEK İDDİASI İLE TENKİT ETMEK veya REDDİYE YAZMAK HUSUSUNDA

Ehli Sünnet-i Müdafaa etmek iddiası ile başkalarını tenkit edip reddiye yapanlar, bu işi yaparken dikkat etmesi gereken üç temel unsur olmalıdır:

Bu unsurlardan birincisi, bu işi yapanlar Allah rızası için yapmalı, Allah rızası ile bağdaşmayan maksatları olmamalıdır.

İkincisi ise, Ekrandan veya kürsüden tenkit veya reddiye yapan kişi, bu işi hakkı ile yapma liyakat ve ehliyetine sahip olmalıdır.

Üçüncüsüne gelince, Tenkit veya reddiye yaparken İslami usul ve esaslara uygun tenkit etmeli veya reddiye yapmalıdırlar.

Zikrettiğimiz bu üç husustan, unsurdan, birinci ve ikincisinin müşahhas alametini, zahiri işaretini görmek çok zor olup herkesin işi de değildir. Ancak üçüncü unsuru görüp anlamak için küçük bir araştırma ve inceleme yapmak yeterli olabilir. Bu incelemeyi yaparken şu soruların cevabına karşılık bulup bulamadığımız önemlidir:

1-Tenkit eden veya reddiye yapan kişi, tenkite veya reddiyeye konu olan husus veya hususları, muhatabı ile görüşüp müzakere ederek, doğru anladığından ve muhatabının bu yanlışı savunmaya devam ettiğinden emin olmuş mudur?

2-Tenkit eden veya reddiye yapan kişi, muhatabına yanıldığı hususları olumlu bir yaklaşım ve üslup ile müdellel bir şekilde izah edip onun doğruyu anlamasına yardımcı olmak için uyarma görevini yapmış mıdır?

3-Tenkit eden veya reddiye yapan kişi, kendi anlayış ve görüşünü, ehlisünnet mensubu olduğu müsellem fakat kendi taraftarı veya gurubundan olmayan, ilim ehli kişiler ile istişare etmiş midir? Asrımız münferit içtihat asrı olmadığı için, hiç kimse, kendi münferit görüşüne, sorgusuz sualsiz teslim olup kabul etmemizi isteme hakkına sahip değildir; olamaz; olmamalıdır.

4-Tenkit eden veya reddiye yapan kişi, tenkit ettiği veya reddiye yaptığı kişinin yakın çevresindeki istikamet sahibi kişilerle, söz konusu hatanın doğruluğu, sebebi veya tashihi için irtibat kurup yardım isteyerek kardeşlik görevini yapmış mıdır?

5-Tenkit eden veya reddiye yapan kişi, yukarıda zikredilen merhalelerin gereğini yaptığını beyan etmeden, kişilerin ismini zikrederek, ekrandan veya kürsüden yaptığı tenkit veya reddiye usulsüzdür;

İddia edip söylediği doğru olsa bile, yanlışı yanlış bir usul ile düzeltmeye kalkması samimiyet ve ihlasla bağdaşmadığı için, usulsüz tenkit edenin ıslahı için dua edilir amma söyledikleri veya yazdıkları asla ciddiye alınmaz; başkaları ile de paylaşılıp yayılmaz.

6-Tenkit eden veya reddiye yapanın, mazeret sebebi ile fiilen görüşme, araştırma, inceleme imkânı olmadığı hallerde, olayı müşahhaslaştırmadan, isim zikretmeden gündeme getirip hatalara işaret etmesi ve doğrusunu bildirip izah etmesi mahzurlu değildir; bu kapsama girmez.

19.10.2022 OF

Ahmet Ziya İbrahimoğlu


Yukarıdaki mülahazamı yazıp, farklı zaviyelerden bakabildiğine inandığım, sahada olan, yazan, konuşan 21 kişiye, istişare edip görüşlerini öğrenmek niyeti ile yolladım. Bu 21 kişiden çoğu dönüş yaparak düşünce ve fikirlerini yazdı. Bir kısmı da yazdıklarımı onayladıklarını ifade eden sembollerle teyit bildirdiler.

Çok az bir kısmı da olumlu veya olumsuz bir şey yazmayıp sessiz kalmayı tercih ettiler. Sonuç olarak, bu düşüncelere itiraz eden, “reddiye yazan” hiç kimse olmadı. Düşüncelerini yazanlardan zikre değer bulduğum bazılarını aşağıya aynen alarak sizlerle de paylaşmayı faydalı gördüm:

YİE okuduğumuz yıllarda hem dönem arkadaşımız hem de Hocamız kabul ettiğimiz, Karadeniz / Of medrese geleneğini İstanbul’da sürdüren muhterem Süleyman Ramazanoğlu Hocamız şöyle bir not yazdı:

Selamın aleyküm

Tespitler doğru ve yerinde tespitler, pratikte sonuç verdiğine kani misiniz? Meselâ:

1-Sizin zaman zaman bazılarını arayıp görüştüğünüzü, zaman zaman da yazıştığınızı biliyorum.

Bu görüşmelerden ve yazışmalardan ne gibi sonuç aldınız, bu bir ölçü ve yukarda yazdıklarınızın uygulanabilirliğinin bir delili olabilir.

Mesela, Mehmet görmez hoca ile yaptığınız yazışmalar sonunda bir yazı yayınlayarak, ben şu konuyu yanlış anladım, tashih ediyorum, doğrusu ise şöyledir dediği oldu mu? Başkaları ile de görüşüp yazıştı iseniz sonuç alabildikleriniz oldu mu?

Size karşı haklısınız diyen olmuş olabilir, zira ortalıkta çok pişkin insanlar var, yazılı bir açıklama yaparak, önceki yanlış bulunan görüşünden vazgeçtiğini yazılı olarak açıklayan oldu mu?

2-“Ben bu söylenenleri söylemedim, bana isnat ediliyor; kıyamette davacı olacağım” deyip hüsnühalini izhar ve ispat edene biz rastlamadık, sizler rastladınız mı? On seneden fazla bir zamandan beri TV programları yapıyoruz; keşke birisinin durumunu düzelttiğini görseydik, ekrandan tebrik etseydik ama olmadı maalesef. Hatırlarsanız:

1975-76 yıllarında Suriyeli Âlim merhum Nurettin Itır bizim okulun salonunda konferans vermişti, konferanstan sonra kendisiyle görüşmede “sizi şimdi vicahi olarak tanımak nasip oldu ama gıyabî olarak kitaplarınızdan tanıyoruz” dedim. Hangi kitabımı okudunuz diye sordu biz de

الحج والعمرة في الفقھ االسالمي

adlı kitabınızı okuduk deyince “hangi baskısını okudunuz” diye sordu, “hatırlamıyorum ama baskısı önemli mi?” deyince: “Çok önemli çünkü ikinci baskısını yaptık, birinci baskıdaki görüşlerimin bir çoğundan rücu ettim” dedi.

Ülkemizde böyle diyene hiç rastlamadım. Hulasa olarak:

Tespitlerini önemli ve yerinde ama uygulamada ve sonuç almadaki etkinliği çok daha önemli olduğunu düşünüyorum.

Bu konularda vereceğiniz örnekler varsa, yukarıdaki tespitlerinizi o örneklerle birlikte değerlendirebilirsek daha gerçekçi olacaktır.

Selam ve muhabbetlerimle. Allaha emanet olunuz.

19.10.2022
Süleyman Ramazanoğlu


Muhterem Hocamızla bundan sonraki yazışmalarımız şöyle devam etti:

Mehmet Görmez Hoca ile yazışmalarımızın da içinde olduğu bir misal bu yazıdır.

https://hamzali.org/wp-content/uploads/2021/07/MISRI-KAHIRE-IFADESI-UZERINE.pdf

3-4 örnek daha vardır. Hepsi yazılı olarak hamzali.org sitemizde yayınlanmıştır. Hatasını çok zor kabul etmekle maruf Ali Rıza DEMİRCAN Hocamız ile

Home

Yazışmamız bu durumun son örneğidir. Umudumuzu canlı tutabilmek için biz elimizden geleni, usule uygun, yapmakla mükellefiz; öyle değil mi muhterem Hocam?

Ahmet Ziya İbrahimoğlu

Bizim öğrenmek istediğimiz husus:

Sizin sayfanızda yayınlamanız değil, onların kendi sayfalarında yayınlamaları, kitaplarına yeni baskı yapıp, önceki yazdıklarından döndüklerini okurlarına duyurmalarıdır, bunu yaptılar mı?

Süleyman Ramazanoğlu

Onların yazılı beyanlarını benim yayınladığımı biliyorlar. Kendileri yayınlayıp yayınlamadıklarını araştırmadım; bilmiyorum.

Sadece Hayrettin Karaman Hoca Hatıratının 2. Baskısı olursa yazımı değerlendireceğini yazılı olarak bana bildirdi. Bundan önemlisi bizim uyarı vazifemizi yapmamız değil midir muhterem Hocam?

Ahmet Ziya İbrahimoğlu Mehmet Görmez: Fıkıh ve kelâm yeniden inşa edilmeli

Açık Deniz Dergisi’nin sorularını cevaplandıran eski Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez, “Dinin siyasileşmesi, dinin salt politik bir mekanizmaya dönüşmesi ne kadar büyük bir hata ise, siyasetin dinîleşmesi, siyasetin din gibi takdim edilmesi de o kadar büyük bir tehlikedir.” ifadesini kullandı.

İslam Düşünce Enstitüsü Başkanı ve eski Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez, din alanında toplumda hâkim olan çekişmeleri ve din dilindeki sevgi yoksunluğunu, acemi itfaiyecilerin yol açtığı facialara benzetti.

İslâm âlemindeki gezileri de kapsayan gözlemlerinde âlimler arasındaki amansız çekişmelere şahit olduğunu belirten Görmez, “Bu çekişmelerin birinci büyük sebebi cehalettir; elde ettiğimiz bilginin bir ilme dönüşmemesi, bir ahlâkı doğurmamasıdır” dedi.

Görmez, bu durumdan çıkabilmek için, Allah ile insan arasındaki ilişkiyi yeniden temellendirecek yeni bir fıkıh ve kelâma ihtiyaç bulunduğunu söyledi ve “Çocuklarımıza Allah’ın sıfatlarını öğretirken neden rahmet yok? İrade var, kudret var, ilim var, sem’ var, basar var, peki niçin rahmet yok?” diye sordu.

Mehmet Görmez bu açıklamaları, İstanbul’da aylık olarak yayınlanmaya başlayan Açık Deniz Dergisi’ne verdiği mülâkatta yaptı.

“Kur’ân’ın dilinde ve Resul-i Ekrem aleyhisselâmın dilinde muhteşem bir celâl ve cemal bütünlüğü vardır ve rahmet dili egemendir” diyen Görmez, “sevgiden, meveddetten, muhabbetten ve rahmetten uzak bir dil cami kürsüsüne de yansıyor, televizyon ekranlarına da yansıyor” dedi.

Görmez, Açık Deniz’in sorularını cevaplandırırken başlıca şu tespitleri yaptı:

Dijitalleşmeyle birlikte davetin dilinde ve üslubunda bizatihi dijital dünyanın kavramları egemen olmaya başladı: imaj, reklam ve propaganda. Ancak imaj, reklam ve propaganda irşat, davet ve tebliğin aracı olarak kullanılamaz.

Biz şu bedenin sünnetlerini çok seviyoruz da, kalbin sünnetlerini, dilin, aklın, ruhun sünnetlerini ihmal ediyoruz. Öyle olduğu için de, kullandığımız din dilini bir türlü rahmetle buluşturamıyoruz.

Güç ve iktidar sahibi olmak, bizatihi ümmeti inşa etmenin önüne geçti. Bu da beraberinde gündelik politik ve ideolojik bir şey doğurdu. Bu söylemin kendisi dinin sırtında yüke dönüştü aslında. Ve bu sefer o gücü kaybetmemek bir gayeye dönüştü. Bunun için de en ağır, en hoyrat dil kullanılmaya başlandı.

Dinin siyasileşmesi, dinin salt politik bir mekanizmaya dönüşmesi ne kadar büyük bir hata ise, siyasetin dînileşmesi, siyasetin din gibi takdim edilmesi de o kadar büyük bir tehlikedir. Bu iki büyük tehlike şu anda dinin sırtındaki iki büyük yüktür. Bu hepimizin dilini de, kalbini de, ilişkilerimizi de etkiliyor. Bütün kutuplaşmaları da bu doğuruyor.

Pek çok yangında, ölen insanların çoğu acemi itfaiyecilerin hatalarıyla ölürler. Eğer itfaiyeci acemi ise insanları tahliye etmeden önce suyu oraya basar ve insanların dumandan ölmesine yol açar. Aslında acemi olduğu halde kendisine usta itfaiyeci rolü biçip bu ateşleri söndürmek isteyen pek çok âlimimiz, mütefekkirimiz, aydınımız var. Bu nedenle biz dumanda boğuluyoruz.

Bir adama dindar dendiği zaman aklımıza ilk gelecek şey, âdildir, emindir, ahlaklıdır, dürüsttür olmalı. İslam ümmeti teknolojiyi kaybetmekle üstünlüğünü kaybetmez. Ama ahlaki üstünlüğümüzü kaybettiğimiz zaman biz kaybederiz. Şu anda ahlaki üstünlük noktasında sorunlar yaşıyoruz.

Mubah alanını daraltan bir takva anlayışı var. Ruhbanlığı, ruhbaniyeti takvayla karıştıranlar var. Bu da gençliğin İslam’dan kopuşuna yol açıyor.

‘Tekfir insanlık suçu ilân edilsin’

Diyanet İşleri Başkanlığı sırasında İslâm dünyasının büyük âlimlerini bir araya getiren toplantılar yaptığını hatırlatan Görmez, o toplantılarda “Tekfiri [başkalarını kâfirlikle suçlamayı] insanlık suçu olarak ilân etme” teklifinde bulunduğunu söyledi ve şöyle devam etti:

“Müminin mümin kardeşini tekfir etmesi bir insanlık suçudur. Bu kabul edilemez. Burada sadece bir merhametsiz dil yok, bir de şiddet dili var. Tekfircilik şiddet dilidir.”

“Hz. Peygamberin toplum inşa etmediğini” söyleyen Görmez, “Hz. Peygamber tek tek mümin bireyleri inşa etti, o bireylerden de bir ümmet oluştu” dedi ve içinde bulunduğumuz durumdan kurtulabilmemiz için fıkıh ve kelâmı yeniden inşa etmemiz gerektiğini şu sözleriyle açıkladı:

“Kadim de büyük bir servettir, büyük bir mirastır elbette. Ama yorumdur. Ve o teviller bugün bizi taşımıyor. Bizim bu iki ilim [fıkıh ve kelâm] üzerinde durarak, her iki ilmi de [Allah ile aramızdaki] misak üzerine bina etmemiz lâzım. Bundan neşet edecek bir Rahmani ahlâka ihtiyacımız var. Dolayısıyla insanla Allah arasındaki ilişkiyi yeniden temellendirmemiz gerekiyor.”

Ümit Şimşek / Her Taraf

Görmez Hoca’nın buradaki görüşlerini, özellikle Fıkhın ve Kelamın yeniden inşası ifadesini tekfirciliğin insanlık suçu sayılmasını istemesini nasıl değerlendiriyorsunuz? Selam ve muhabbetlerimizle

Süleyman Ramazanoğlu

Muhterem Hocam,

Mehmet Görmez Hocaya bu düşüncelerindeki yanılgısını izah sadedinde aşağıdaki notları yazdığım, yukarıda size de yolladığım makalede yer alıyor. “Okuduğunu doğru anlamaktan aciz olan insanların ilimleri ihyadan bahsetmesi havada kalan bir iddia olmaz mı?”

Okuduğu ibareyi doğru anlamamış olduğunu görmüş ve sessiz kalmayı tercih etmişti.

Elbette ki bütün düşünceleri değişmediğini, değişmeyeceğini ben de biliyorum. Ben sadece usul ve üsluba dikkat ederek, uygun bir vesile ile uyarı görevimi yaptım. Gerisi bizim elimizde değil. Yazıdaki ifadelerimden iki cümle

(…..)

Dedemizin kullandığı dili doğru okuyup doğru anlayacak araştırmacıların bile çok azaldığı bir ülkede, Arapça gibi çok zengin ve bereketli bir dilin inceliklerini bilen, doğru anlayıp doğru tercüme edenleri aramak hayalcilik mi olur bilmiyorum. Sadece şunu anlayıp biliyorum ki ilim ve araştırma ehli insanlar mütevazı olmalı, boyundan büyük iddialı işler yaptığı havasına girmemeli…

Rabbim bilmediğini bilen, haddini aşmayan, çalışkan, gayretli araştırmacılarımızın sayısını artırsın…

04.04.2020 Hayrat/Hamzalı
Ahmet Ziya İbrahimoğlu
(……)

Mehmet Görmez Hoca’nın ilimleri yenileme iddiası sebebi ile bu hatanın üzerinde durdum; yoksa durmazdım. Ama okuduğu ibareleri doğru anlamaktan aciz olan bizler, İslami ilimleri ihya etme iddiası ile ortaya çıkmamız havada kalmaz mı..?

Âcizane, asrımızın münferit içtihat asrı olmadığını, ancak içtimai içtihat yapılabileceğini kabul edenlerdenim…

Selam ve muhabbetlerimle…

05.04.2020

Ahmet Ziya İbrahimoğlu

Bu yönlendirici yazılarınızdan dolayı sizleri tebrik ediyor muvaffakiyetler niyaz ile dua ediyoruz.

Mehmet Görmez Hoca ve diğerleri de yanlışlarını kabul edip hatalı düşüncelerinden vaz geçtilerse onları da tebrik ediyor ve kendilerine de dua ediyoruz.

Bizim yazdıklarımızda ve konuştuklarımızda takip ettiğimiz yol:

1-Yapılan yanlışları tashih etmek,

2-Kitlelerin bu yanlışlara kanmasının önüne geçip Ehli Sünnet çizgisinde yollarına devam etmelerine katkıda bulunmaktır.

Bunun için bazen sert ifadelerde bulunduğumuz da oluyor, Allah celle celalühü affeylesin.

Bunun da Kur’ani Kerim be Sünneti nebeviyyeye uygun olduğunu düşünüyoruz, zira Resülüllah sallellahu aleyhi ve sellem münafıkları biliyor ve tanıyordu Allah’ın bildirmesiyle.

Onları tek tek çağırıp “şunları, şunları yanlış yapıyorsun, doğrusu şudur” diyebilirdi ama böyle yapmadı, konuları minbere taşıyarak hem onlara uyarıcı mesajlar verdi, hem de Ashabı kiramı uyarıyor, onlar gibi inanmaktan ve onlar gibi yaşamaktan sakındırıyordu. Hatta birçok defa, Ashabı kiramdan tek bir kişi bir yanlış yaptığında efendimiz onu hutbe konusu yapıyordu, Cuma gününden başka zamanda olmuşsa الصلاة جامعة diye nida ettirip, namazdan sonra onu hutbeye taşıyordu.

Zekât Amillerinden birisi topladığı zekâtları teslim ederken “şunlar size gönderildi, bunları da bana verdiler” demesi üzerine, cemaati toplayıp hutbe irat ettiği, hutbesinde “sizden birisini zekât toplamak üzere gönderiyoruz, geldiğinde şunlar sizin, bunlar da bana verildi diyor, evinde otursaydı da verseydiler ya” buyurduğu meşhurdur.

Yanlış yapıyorsak Allah affetsin, biz de bu metodu uyguluyoruz.

Yaptığınız önemli olduğu kadar, yaptığınızın nasıl anlaşıldığı da önemlidir. Eğer bizim yaptığımız sakıncalı görülüyorsa vazgeçebiliriz.

Selam ve muhabbetlerimizle. Allaha emanet olunuz.

Süleyman Ramazanoğlu

Muhterem Hocam,

Sizin yaptığınızı takip ediyor; takdir de ediyorum. Keşke herkes sizin gibi yapsa, sizin takip ettiğiniz yol ortak aklın ve ilim ehli insanların birleşebileceği bir yoldur. İsterseniz ben olayı somutlaştırayım ki yazıyı neden yazdığımı daha iyi anlayasınız.

Cübbeli Ahmet Hoca diye maruf olan Ahmet Mahmut Ünlü ve Ahmet Şimşirgil Hoca birkaç özel video hazırlayıp Nureddin Yıldız Hocayı hedef tahtasına koyarak, kendileri tekfir etmedi amma dinleyenlerin tekfir edebileceği şekilde, kamuoyuna duyurdu. Biliyorsunuz Nureddin Hoca benim yeğenim ve elimde büyüdü. Zafiyetlerini de meziyetlerini de çok iyi bilir ve tanırım. Nureddin Hocanın konuşmasından 20-30 saniyelik bir bölümü alıp başını ve sonunu keserek ve bağlamından da kopararak üzerine hüküm bina ettiler. Bildiğiniz gibi 15 sene MÜSİAD tahkim komisyonu başkanlığı yapmış olmanın da kazandırdığı tecrübe ve titizlikle konuyu inceledim. Gördüm ki ortada bir suizan ve bühtan var. Bu bir defa değil üç defa değil alışkanlık haline getirilmiş; kürsülerden ve ekranlardan ahkâm kesip sorgusuz sualsiz kelle koparıyorlar. Bunları bile itham etmeden böyle bir not hazırladım; onların da içinde olduğu 21 kişiye yolladım.

Siz geri dönüş yapan 9 veya 10. kişisiniz. Sonunda bunları derleyip toparlayarak bir makale haline getirip istişare ettiklerimle paylaşacağım. Cübbeli Ahmet Hoca geri dönüş yapan 4. kişi oldu. H.Karaman, F.Beşer, M.Maksudoğlu, S.Yazıcıoğlu, M.Görmez, B.Gencer Hocalar geri dönüş yapanlar arasında. İsim vererek, her hangi bir davetçi veya araştırmacıyı Fasık veya kâfir olarak lanse etmek kürsüden ve ekrandan yaymak bu kadar kolay yapılabilir mi? Biraz sonra konuyu linkleri ile size de arz edeyim 15-20 dakikanızı ayırıp dinlerseniz bana hak vereceğinizden şüphem yok.

Ahmet Ziya İbrahimoğlu

Hocamızla bu yazışmaları şöyle noktaladım:

İslam’da Tenkitin usul ve üslubu vardır. Tenkit müminin hata ve eksiklerini düzeltmek için yapılır. İfsadından emin olmadığın kişilerin isimlerini vererek muhatabını itham etmek, küçük düşürmek, yanlış çukuruna yuvarlamaya çalışmak veya yıpratmak için yapılmaz; yapılmamalıdır.

Muhatabın kendisi ile bizzat görüşüp maksadını doğru anlamadan, kendisine söz hakkı bile tanımadan, gıyabında yargılayıp sonucu kürsüde veya ekranda duyurmak bırakınız İslam Hukukunun onayını, hiç bir beşeri hukuk sisteminin bile onaylamayacağı bir yanlıştır.

Yanlış yolda yürüyenler doğru hedefe ulaşamaz; başkalarına da doğruyu gösteremez. Allah hepimize rızasına uygun hareket etmeyi nasip eylesin.

Cübbeli Ahmet Hoca’nın 2022 tarihli videosu
1) Altı Ay Önce Yayınlanan hali

2) Yumuşatılmış yeni hali

İşte Nureddin Hoca’nın 2015 yılındaki yazılı açıklaması: https://fetvameclisi.com/fetva/mursid-i-kamil-ifadesinden-ne-anlamaliyiz

Konuşma Nureddin Yıldız Hoca tarafından 2014 yılında yapılmış uzunca bir konuşma. Kemal ve Mürşid-i Kâmil üzerine sorulmuş bir soruya cevap veriyor. Konuşmadaki 20-30 saniyelik bölüm üzerine yanlış anlama ve hatalı yorumlar olduğunu görmesi üzerine de, 2015 yılında o bölümü tavzih eden, yazılı bir açıklama yayınlamış. Böylece konu açıklığa kavuşturulmuş ve kapanmış olması gerekir.

2022 yılında, yani konuşma üzerinden 8 sene geçtikten sonra, bu bölümü tekrar gündeme getirip, açıklama ve tavzihine rağmen, linç yapar gibi özel videolarla kürsü ve ekran konusu yapmak ne kadar doğru olabilir?

Konuşmanın tamamını dinlemek isteyenler için link de aşağıdadır.

Yazımı yolladığım 21 kişi içerisinde olup cevap yazanlardan biri de, değerli kardeşimiz Cübbeli diye maruf olan Ahmet Mahmut Ünlü Hoca dır. Yazdığı not şöyle:

Ve aleyküm selâm ve rahmetullâh hocam,
Genel mânâda katılıyorum ancak bir insan fıkhın teferruatı gibi konularda ve zarûriyyât-ı dîniyyeden olmayan husûslarda zaten reddiye yaparak bir ihtilâfa sebebiyet vermemelidir.

Velâkin zarûriyyât-ı dîniyyeden olan konular i’tikâda te’alluk ettiğinden ve bu hususları karşı taraf televizyon, kitap ve makale gibi yayın organları vâsıtasıyla yaptıysa ona cevap verilip i’tikâdını tashîhe vesile olunmalı, şahsî hakaretlerden, fizikî vasıflarından veya insanın diğer günahları, amelleri ve yanlışlarından asla bahsedilmemelidir.

Sâdece o konudaki görüşünün yanlışlığı ilmî delillerle açıklanmalı, hakarete asla gidilmemelidir. Sonradan o görüşünden dönerse; dönüş yaptığını kendi beyan ettikten sonra mutlaka beyan edilip bu konuda bir sorun kalmamıştır şeklinde izah edilmelidir.

Bunun gibi birkaç konu belki faydası olursa sizin için münasip bir yere eklersiniz.

Selâm ve hürmet ederim.

Cübbeli Ahmet Hoca

Cevap yazma nezaketi sebebi ile Cübbeli Ahmet Hocaya sadece şu notu yazdım:

İstişare ederken, sahada olup farklı düşünme ihtimali olan kişilere de sormayı ihmal etmem.

Bu notu 21 kişi ile istişare etmek üzere paylaştım. Cevap yazıp görüş beyan eden 4. kişi siz oldunuz. Üç gün bekledikten sonra, görüş ve değerlendirmeleri notumun altına toplayıp son şekli ile sizinle de paylaşırım inş.

Cevap verme nezaketiniz için teşekkür ediyorum.

Ahmet Ziya İbrahimoğlu

Cevap verdiği halde farklı bir görüş beyan etmeyip yazdıklarımı onaylayan Hocalarımızın notlarını burada paylaşarak konuyu uzatmayı faydalı görmedim.

Sonuç olarak söylemek istediğim şudur:

Bana âlim denilmesini âlimlere hakaret kabul eden bir anlayışa sahibim. Çünkü 41 sene yaşama fırsat ve imkânı bulduğum Mekke-i Mükerremede çok değerli ve gerçek âlimler tanıma imkânım oldu. Görgü ve tecrübem bilgimden daha fazla olduğu için haddini bilmeye gayret edenlerdenim. Kimseyi küçük görmeyi doğru bulmam fakat müsellem şahsiyeti olup ilmi ve ihlası ile ümmete öncülük etmiş âlimlerimize dil uzatanlara da tahammül edemem. İtiraz edilmesi, cevap verilmesi gereken bir hususa şahit olunca susamam. Edep hudutları içerisinde doğru bildiğimi söylemekten de geri durmam; tereddüt etmem; endişe duymam. Bu tavrım sevdiğim, hürmet ettiğim insanlara karşı değişmediği gibi akrabalık bağım olanlara karşı da değişmez. On beş yıla yakın görev yaptığım Müsiad Tahkim Komisyonunda bile bu tavrım hiç değişmedi. Müsiad yönetimi ile ters düşme pahasına doğrudan yana tavır koyduğuma beni tanıyan herkes şahitlik eder.

Bu mukaddimeyi yapmamın sebebi kendimi övmek veya bulunmaz bir Hint kumaşı olduğumu hissettirmek değil, yazdıklarımın yanlış anlaşılmasına fırsat vermemek ve yapılan hataların azalmasına vesile olmayı kolaylaştırmak içindir.

Uyarıcı, tashih edici, yol gösterici tenkitleri faydalı görmek şöyle dursun, olmazsa olmaz derecede zaruri görenlerdenim. Bu sebeple Cübbeli Ahmet Hoca veya Ahmet Şimşirgil Hoca gibi insanların, toplumu zararlı ve fasit görüşlerin etkisinden korumak için, tenkit ve uyarı yapmalarından rahatsız olmak şöyle dursun memnun olabilecek bir düşünce ve karaktere sahibim. Dini veya siyasi hiç bir meşrebe intisabım, şartlanmışlığım veya tiryakiliğim yok; olmadı.

Edep çerçevesi içerisinde ve İslami usullere uygun olan h;er tenkite anlayışla yaklaşılmasını, istifade edilmesini gerekli gören bir kişi olarak yukarıda yazdıklarımı müşahhas hale getirerek diyorum ki:

Cübbeli Ahmet Hoca, Ahmet Şimşirgil Hoca ve benzeri kişilerin, tenkitlerinde isabet ettikleri kişiler olduğu gibi zulmettikleri kişiler de olduğunu bizzat araştırıp inceleyerek gördüm. Kendilerini sadece Allah rızası için uyarıyorum. Haksızlık ettiğiniz, zulmettiğiniz insanlardan sadece iki tanesini misal olarak zikretmekle iktifa edeceğim. Çünkü onları tanıma, inceleme fırsat ve imkânım oldu. Bunlarla dünyada hesaplaşma, helalleşme fırsatı bulamaz, kıyamette yakanıza yapışmalarına fırsat verirseniz ben de şahitlik edeceğimi bilmenizi isterim. Bu iki isim, M.Emin Yıldırım ve Nureddin Yıldız Hocalardır. Bu zikrettiğim iki ismi tahdit için değil temsil için zikrettim. Başkalarını da biliyorum.

Hatasını düzeltmek, görüşüp konuşarak doğruyu anlayıp helalleşmek isteyen olursa aracılık yapmaya da hazırım. Ticari ihtilafların çözümünde yıllarca yapmaya çalıştığım ve tecrübe kazandığım bu işi fikri konularda da yapmaktan imtina etmem.

Rabbim bizleri rızasından ayırmasın; nefislerine esir olanlardan kılmasın.

03.11.2022 Üsküdar
Ahmet Ziya İbrahimoğlu

Not: Merhum Kadir Mısıroğlu ağabeyimizin bir vidosunda dinlediğim ve iç yüzünü inceleyip öğrendiğim bir husus da beni şaşırtan ve düşündüren konulardan olduğu halde burada zikredip konuyu uzatmak istemedim. Uygun bir zaman ve vesile bulursam o konuyu da yazıp değerlendirmek niyetim var. Burada sadece şu kadarını zikretmekle iktifa edeyim. Uluslararası istihbarat örgütlerinin etkisinde olan bazı guruplar, kavga ve cedeli tahrik etmek için, nasıl alet edilip kullanıldıklarının ibretlik bir misaline şahit oldum. Deşifre olmuş proje şahsiyetlerin durgunluk dönemini yaşadığı bu günlerde, bu tip faaliyetler teşvik edilip tahrik ediliyor. Bilmeden buna alet olanlar da her gün çoğalıyor maalesef. Allah sonumuzu hayreylesin.

Yukarıdaki yazım üzerine fikrini beyan edenlerin yazdığı notları yazı altına derç ederek istişare ettiğim 21 kişi ile paylaştıktım ve sitedeki arşivime koydum. Birkaç gün sonra Mehmet Görmez Hocamız aşağıdaki notu gönderdi. Onu de buraya ekliyorum.👇

Kıymetli hocam

Malezya’dan selamlar

İhtilaf ahlakı ile ilgili çabalarınız için teşekkür ediyorum.

Topladığınız bilgileri kamuya ilan ettikten sonra okudum ihsas-ı reyde bulunmayı düşünmedim.

Ancak pek çok kimseden yazışmamız ile ilgili sorular geldi.

Bir kısım nakilleriniz de ihtilaf ahlakı çerçevesine oturmadı. Şöyle ki

1-Hükumet kelimesini mahkeme olarak anlamayıp bugün kullandığımız manada hükümet olarak anlayan birinin Arapça bilmediğine nasıl hüküm verdiniz.

Kaldı ki mahkeme dediğiniz şey de hükümet işidir.

2-Aynı kökten olan hükumet ile mahkemeyi karıştıran birisini okuduğunu anlamaktan aciz olduğuna nasıl hükmettiniz.

3-Şahsıma gönderdiğiniz okuduğunu anlamaktan aciz ifadesini tebessümle karşılamıştım. Bu ithamı kamuya açmak için kimden izin aldınız.

4-Ben o söyleşide fıkıh ve kelamı yeniden inşa etmekten söz ederken bunları ben yeniden inşa edeceğim diyormuyum. Yoksa ümmetin bugünkü ortak ihtiyacından mı söz ediyorum.

Allah hepimizi ihtilafın rahmetini doğru yaşayarak hakikate ulaşmayı nasib etsin. 07/11/2022

Mehmet Görmez.

VeAleykümüsSelam muhterem Hocam,

Yazılarda bazen maksadı aşan ifadeler veya hatalı anlaşılmalar olabiliyor. Bir de yakından tanışmıyor olmamız tereddüt ve istifhamları da artırmış olabilir.

Öncelikle ifade edeyim; “Mısrı Kahire” başlıklı yazımı yazmamın sebebi, başlıktan da anlaşılacağı üzere, İsmail Kara kardeşimizin bir tesbitidir. Bu tesbit üzerine, kendisine cevaben yazdığım bir yazıdır.

👇 https://hamzali.org/wp-content/uploads/2021/07/MISRI-KAHIRE-IFADESI-UZERINE.pdf

Bu yazıda sizinle mesajlaşmamızı da sadece bir misal olarak zikretmiştim.

Sizin akademik ünvanlarınız yanında, medrese mezunu olduğunuzu da biliyorum. Arapça bilmediğinizi değil, Arapça dilinin inceliklerini bilemeyebileceğinize işaret ettim; bu ifadeyi sizin için özel değil, kendimi de dahil ederek umumen kullanmıştım.

1-Yukarıda zikrettiğim yazının esas konusu tercüme hatalarını misallendirmek idi. O vesile ile İhya tercümelerinin hepsine bakmış, aktardığınız ifadeyi doğru tercüme eden olmadığını görmüştüm. Kimisi cümleyi tamamen atlamış; tercüme etmemiş, kimi de yanlış tercüme etmiş olduğunu gördüm. Gazali’nin yaşadığı dönem ıstılahlarına aşina olmadan, Arapça incelikleri de bilmeden hepimizin zaman zaman bu tip hatalar yapabileceğimiz tesbitini yadırgamayacağınızı düşündüm. Mehmet Görmez hoca bile böyle bir hata yapabiliyor demek size saygısızlık olmadığı gibi sizi önemsememek anlamına da gelmez inancındayım muhterem Hocam.

2-O ifadenin Arapçasını, ilim ehli olan, araştırmacı hangi Arap kardeşimizle müzakere ederseniz ediniz, sizin videonuzda naklettiğiniz anlama gelmeyeceğini anlar. Siyak sibak da buna müsaade etmez.

3-Ben İsmail Kara kardeşimizle yazışmamızda zikrettiğim bu misalleri uzun zaman önce sadece kendi mütevazı sitemde arşivlemiştim.

Tekrar ediyorum; size özel yazılmış bir yazı değil, okuduğu metinleri doğru anlamaktan aciz olma vasfını da, kendi nefsimi de dahil ederek, umumi olarak kullanmıştım; size özel bir ifade olarak kullanmadım. Lütfeder, linkini verdiğim, makaleyi tekrar okursanız bunu görebilirsiniz.

Kaldıki yazımı yayınlamak isteyen dergi ve gazetelere de vermedim. Sadece istişare ettiğim ilim ehli araştırmacı arkadaşlarla paylaştım.

4-Fıkıh ve Kelamı yeniden inşa etme fikrini, ilk söyleyenin siz olmadığınızı da biliyorum. Merhum Bekir Topaloğlu Hocamızla bu konuyu 40 yıl evvel müzakere ettiğimizi de hatırlıyorum. Sizin ifadeniz vesilesi ile düşüncemi tekrar yazmış oldum. Sıkıntımızın, ilimlerin eksikliği veya yetersizliği değil, onları anlama yetersizliği olduğunu düşünüyorum. Zor olanda bu yetersizliğin çözümüdür muhterem Hocam.

Bu yetersizliği çözdükten sonra, İlimleri yeniden inşa etme ihtiyacı kalırsa o zaman bunu da yapmak mümkün olabilir. Rahmetli Bekir Topaloğlu Hocamızla bu konuda mutabık kalmıştık.

Biliyorsunuz Onun sansürlenmemiş Günlüklerini 1200 sayfa olarak, ölmeden önce dizdirip baskıya verdiği halde, baskısı engellenmiş ve ölümünden sonra makaslanarak 650 sayfa olarak yayınlanmıştır. Bu hatırat veya günlüklerin orjinal nüshası incelemek üzere bana da elektronik ortamda gönderilmiş ve içerisinde çok önemli görüş ve tesbitlerin hazfedildiğini görüp okuyunca, ilim ehli olduğu zannedilen bir çok insanın emanet ehli bile olmadığını gördüm. Emanet ehli olmayan insanların ilimleri yeniden inşa etmesi nasıl mümkün olabilir muhterem Hocam? Bahsi geçen bu insanlar sıradan insanlar değil, Türkiye’nin fikir öncüleri kabül edilen insanlardır. Keşke mümkün olsa da Bekir Topaloğlu Hocamızın bu kişiler hakkındaki düşüncelerini akademisyen ve araştırmacılar da okuyabilse. Düşüncesini yazdığı isimler arasında siz de varsınız. Eminim ki onun sizinle ilgili görüşlerini okumaktan sizde memnun kalır; istifade ederdiniz. Buna mani olanları bile ismen duyurmayı doğru bulmadım. İlimleri yeniden inşa etme fikri, ilim ve emanet ehli, ilmi ile amil, ihlaslı insanlarla mümkün olabilirse de şimdilik bunu hayal bile edecek durumda olmadığımızı düşünüyorum.

Son cümlenize “amin” diyor; selam ve hürmetlerimi arz ile Allah’a emanet olmanızı diliyorum. 07/11/2022

Ahmet Ziya İbrahimoğlu

M.Emin Yıldırım Hoca’nın göndermiş olduğu cevabi notunu da burada zikretmeye değer buldum.👇

Aleyküm Selam ve Rahmetullah
Muhterem hocam;

Ehl-i Sünneti müdafa etme ve reddiye ahlakıyla alakalı yazdıklarınızı ve size yazılan cevapları dikkatle okudum. Özellikle son kısımda Nureddin hoca ile acizane benim hakkımdaki hüsn-ü şehadetlerinizden dolayı Allah sizlerden razı olsun. İnşallah İstanbul’a geldiğinizde bu meseleyi yüz yüze görüşüp bazı meseleleri size anlatmak isterim. Allah (cc) bizleri istikametten ayırmasın, her daim bizleri razı ve memnun olacağı işlerle uğraştırsın.

Dua eder dua beklerim..

Mehmet Emin Yıldırım

Acizane şöyle bir video yapmıştık; bunu da lutfedip izleyebilirsiniz.👇