IRKÇILIK VE KAVMİYETÇİLİK LANETLENMİŞTİR

Darı Bekaya göçmüş olmasına rağmen gönlümde özel bir yeri olan değerli ağabeyimiz, beyin cerrahı, Merhum Yusuf Akkaya vesilesi ile irtibat kurma fırsatı bulduğumuz ağabeyi, emekli albay Hüseyin Akkaya Bey ile zaman zaman yazışıyoruz.

Kendisi Kamalist bir zihniyete sahip olmakla birlikte, kardeşi ile olan dostluğumuzu bildiği için fikir ve düşüncelerime tahammül etme gayret ve nezaketi gösterebiliyor. Benim whatsap durum penceremde paylaştığım görüş ve linkleri takip ederek, İçinde bulunduğu whatsap guruplarındaki farklı görüşleri bana iletir; görüş ve tavrımı merak ettiği olur.

Ben de açık yüreklilik ve samimiyetle görüş ve düşüncemi yazarak kendisine yollarım. Bazen fikirlerime katıldığını yazar; bazen de sessiz kalmayı tercih eder.

Aşağıdaki yazımı, düşüncemi ve yazacaklarımı merak ettiği için bana yolladığı yazı üzerine yazdım. Önce o yazıyı okumanız için aşağıya alıyorum. Onu okuduktan sonra benim yazdıklarımı okumanızı diliyorum.

06/08/2023 Of
Ahmet Ziya

[1/1 11:01] Haluk Ozturk:
OSMANLI ve TÜRKLER

Gerçekte iki farklı Osmanlı vardı. Halifeliğe kadar olan Osmanlı, namı-ı diğer Türk İmparatorluğu ile Halifelikten sonra Araplaşan İmparatorluğumuz… Ve Araplaştıkça daha çok batan koca İmparatorluğumuz… Aslında Türkler için her şey güzel gidiyordu ta ki Halifelik sevdasına düşülene kadar…
O günkü şartlarda Halifeliği olmazsa olmaz gören Yavuz Sultan Selim ile akıl hocası Şeyh İdris-i Bitlis-i ve diğerleri Memlüklülerin elinden Abbasi halifeliğini almak için Mercidabık ve Ridaniye savaşlarını tertip ederler….

Bu savaşların sonunda, kılıç zoruyla artık halifelik Türklerindir. (1517) ama çok büyük bir sorun çıkar, çünkü Arap dünyası halifeliğin kendilerinden alınmasına şiddetle karşı çıkar ve Türk halifeye biat etmek istemezler. İşte bu sorunu çözmek, Arapları, Türk halifeye bağlamak için Arapların da kabul edeceği bir orta yol bulunur. Bu yol Mısır’dan ve Arap diyarlarında seçilecek iki bin civarında ulemanın, Mollanın, Ebu Suud Efendilerin İstanbul’a davet edilerek, para, mal, mülk, arazi de verilerek kalıcı olarak yerleşmelerini sağlanır… İmparatorluğu Araplaştırmak, diğer bir değişle Türk İslam’ı terk edilerek, Arap İslam’ına doğru evrilmesini, dönüştürülmesini sağlamak konusunda anlaşırlar. Bu projeyi Araplar da destekleyince proje hayata geçer ve maalesef bundan sonra artık imparatorlukta “bugün de kısmen olduğu gibi” Türk kelimesi yasaklanır, “Türk’üm!” “Türkmen’im!” diyen Kızılbaş diye aşağılanır, dışlanır, kafası kesilir. (Bu dönem sadece Kuyucu Murat Paşanın “Türk’üm !” “Türkmen’im !” dedikleri için kafasını kestirip, kuyulara doldurduğu insan sayısı 158 bindir.) Maalesef Osmanlının son 350 yılı ilk 250 yılın aksine Türklere zulümle geçer, sıkı bir Arap tandanslı mezhepçilik kurulur… 1603 yılına gelindiğinde artık Ehli Beyt Türk Tekkeleri yasaklanır kapatılır, yerine Halid-i Nakşi Kürt-i Tekkeleri kurulur. Yine bu dönem, Kürtlere sayısız imtiyazlar verilir. 1839 birinci Tanzimat Fermanına kadar Kürtler askerlikten bile muaf tutulurlar (Kürtlere Şah İsmail diyeti ödenir…) Yine bu dönem Türkler, saraydan, ordudan ve müesses nizamdan tasfiye edilir…

Türklerin askeri ve siyasi gücünü kırmak için bu Arap mollaların fetvalarıyla, serdengeçti birlikleri sadece Türklerden oluşturulur ve en ön safta savaştırılır, böylece kırdırılırlar, ganimet bile toplatmazlar… Ganimeti de saraylardaki Arap mollalar ile işbirliği yapan yeniçeriler kendi aralarında paylaşırlar… Ordudan, saraydan ve müesses nizamdan yavaş yavaş tasfiye edilen, kafası kesilen, sürgün edilen Türklerin bir kısmı bu mollalara kızar ve canını kurtarmak içinde Kürtleşmeyi ana stratejik hedef olarak seçerler. Bu aşiretler ve boyların en büyükleri Avşarlardır, Halaçlardır, Mukri, Bayat, Beğdili, Evya, Yıvadır… Buna tarihimizde “Ekrad Türkmanlar” denir… Yine Kelkit’ten Hakkâri’ye kadar olan bölgede yaşayan Akkoyunluların büyük bir kısmı İran’a gider. (Bugün dünyanın en büyük Türk nüfusunun yaşadığı başkent Tahran’dır.) Böylece yüzyıllarca başımızı ağrıtacak Kürt sorunu ve Alevilik bu politikalar sonucu gelişir ve büyür. Osmanlı öyle bir açmaza düşmüştür ki, ne halifelikten vazgeçebilir artık ne de imparatorluğun kan kaybetmesini durdurabilir. Çünkü imparatorluğu kuran asli unsur Türkmenler dışlanmıştır, mezhepçiliğe kurban edilmiştir…
Mollalar, başta matbaa olmak üzere bir sürü saçma sapan fetva verirler… Ve sonuçta Osmanlı’ya Rönesans’ı ıskalatırlar, Rönesans’ı İngiltere kapar… (Matbaa Osmanlı’ya ilk kez 1480’de Yahudiler ile gelir, sonra 1527’de Ermeniler matbaaya kavuşur ve 1563’te ise Rumların matbaası vardır. Bu meşhur mollalarımız her seferinde yeni bir fetva ile bizimkilerin matbaaya kavuşmasını engellerler, ta ki Batı Rönesans’ı ve aydınlanmayı yakaladıktan, yani 240 yıl sonra 1727’de İbrahim Müteferrika’nın çabaları ile matbaaya kavuşuruz; ama bilgiye sahip olmak için artık çok geçtir… 11 Eylül 1683, Şimdi açıkça şu soru sorulmalıdır; 1299’dan 1683 Viyana Bozgunu’na kadar savaştığı tüm savaşları kazanan bir ‘’Türk imparatorluğu’’ Osmanlı varken; neden son 250 yılda girdiği tüm savaşları kaybedip, bir de kurtuluş savaşı yapmak zorunda kalmıştır?!… (Osmanlı bu dönem; yani yaklaşık son 250 sene, 1683 Viyana Bozgunu’ndan, nihayet 1922’de Ankara, Haymana Ovası’nda yapılan Sakarya Savaşını kazanana kadar tüm savaşları kaybetmiştir.) Acaba; Halifelik ve akabinde yürütülen Türk düşmanı, Arap tipi-mezhepçi politikalara dönülmeseydi koca bir imparatorluk batar mıydı?

Ve yine; Yunus Emrelerin, Hacı Bektaşilerin, Seyit Gazilerin, Ahmet Yesevilerin; İslam’ı İslam değil miydi?

Osmanlıyı kuran Şeyh Edebalilerin İslam’ı, Akşemseddinlerin İslam’ı İslam değil miydi de Ebu Suudlara teslim edip batırdık koca İmparatorluğu…
Bugün de aynı sürecin devam etmesi tarihten hiç ders almadığımızı göstermektedir. Pir-i Türkistanlı Ahmet Yesevi der ki: “Din bir seçimdir, ama Türklük kaderdir!”

İşte bu yüzden, ‘’Arap sevici ve mezhepçi”, saltanatçı değil, Cumhuriyetçiyiz, Türküz, Türkçüyüz…
Ne Mutlu Türküm diyene..

[1/1 11:12] Gürbüz Arıburnu:
Yeni yılımızın ilk gününden Ümmet miyiz Yoksa Türk mü?

IRKÇILIK ve KAVMİYETÇİLİK LANETLENMİŞTİR

Gömleğin İlk düğmesini yanlış bağlayan kişinin, sonrasında düzgün ve düzenli bir sonuca ulaşma imkanı kalmaz.

Mensup olduğumuz kavimleri seçme imkanımız olmadığı ve olamayacağına göre, kavmimizi üstünlük vesilesi görmek, Allah’ın adaletsiz davrandığı iddiasına mesnet oluşturur ve siyonist yahudi zihniyetini taklit etme anlamına gelir. Oysa Allah (cc) Kur’anı Kerim, Hucurat süresi 13.

Ayetinde:
“Ey insanlar! Sizi, bir erkekle bir dişiden (Âdem ile Havva’dan) yarattık. Hem de sizi soylara ve kabilelere ayırdık ki, birbirinizi tanıyasınız, (kim olduğunuz sorulunca, bağlı bulunduğunuz soy veya kavmin adını söyleyesiniz). Biliniz ki, Allah katında en iyiniz, takvası en ziyade olanınızdır. (İyilik ve üstünlük, şeref, soy ve neseble değildir). Şüphe yok ki Allah Alîm’dir = her şeyi bilendir, Habîr’dir = her şeyden haberdardır.” buyurmaktadır.

Osmanlı, Hilafeti silah zoru ile teslim aldı iddiası dayanaktan yoksun, ciddi olmayan hilafı hakikat bir iddiadır. Tarih bilmezlikten kaynaklanmıyorsa hinlikten kaynaklanıyor olabilir.

“Ne mutlu Türküm diyene” ifadesi, Türk dili açısından, hasret ve özlem ifade eden, hatalı bir ifade olup, Türklüğünden emin olanın kullanma gereği duymaması gereken bir ifadedir. Ne mutlu Müslümanım denmesi bile hatalı bir ifade olur. Müslüman olan bir kişi, ne mutlu müslümanım diyene demez, elhamdülillah müslümanım der; demelidir.

Türk olan da ne mutlu Türküm diyene demez. Derse, Türk olmadığını ima etmiş olur. Elhamdülillah biz Türküz; Türklüğümüzden de şüphemiz yoktur. Ama Türkçülük de yapmayız; çünkü bunu dinimiz İslam yasaklamıştır. Türkçülük davası güdenlerin çoğunun, dikkat ve itina ile incelendiği zaman, Türk olmadığını görürsünüz. Türk kavminden olmayan birinin Türkçülük yapması manidar değil midir?

Arap İslamı, Türk İslamı diye bir ifade, İslamı bilmeyen veya art niyetli kişilerin kullanabileceği cahilane bir ifadedir. Tek İslam vardır; onu samimi yaşayanlar, yaşamakta eksiklik ve hatası olanlar olabilir. Bu Arap için de acem için de geçerli olan bir durum, bir vâkıadır. Peygamberimiz ve Onun arkadaşları, İslamı en güzel şekilde yaşayanlar olup kahir ekseriyeti Arap değil midir?

Azerbaycan ve İran Türkleri, aynı soydan, aynı dinden ve aynı mezhepten olmalarına rağmen, ihtilaf yaşamalarını kim nasıl izah edebilir? Bunun sebebini kavim, din veya mezheple izah edebilir miyiz? Birazcık bilgi birikim ve feraset sahibi olanların, bu ihtilafın arkasında, siyasi ve idari sebepler olduğunu görmesi gerekmez mi?

İslam’a olan düşmanlığını açıkça ortaya koyma cesaret ve mertliğini gösteremeyen, farklı emelleri sebebi ile, içindeki kin ve gayzı kendine göre farklı ifadelerle sergileyen kişiler, uydurdukları din anlayışı ile sadece kendilerini kandırabilirler. İslamın sahibi, elçisi, onun nasıl anlaşılıp yaşanacağını ortaya koymakla kalmamış, yaşayarak yaşatarak canlı örneğini de bizlere göstermiştir. Kimsenin tevil ve zırvasına ihtiyaç yoktur.

Hz.Muhammed (sav) sadece Allah’ın (cc) elçisi değil aynı zamanda kurduğu devletin başkanı idi. Peygamberlik sıfatının vekili olamayacağı için, İslam Halife’si, Peygamberin devlet Başkanlığı sıfatının vekilidir. İslami Hilafet, ümmetin birliğini sağlar; gücünü temsil eder. Papalık düşmanlığı yapan bir Hiristiyan, hatta bir dinsiz duydunuz mu? Hilafet düşmanlığının arkasında İngiliz plan ve projesi vardır. Papalığı muhafaza edip Avrupa birliğini oluşturmak için çırpınanlar bize ayrımcılığı, Arap-Türk çekişmesi veya sürtüşmesini telkin etmeleri normal kabül edilebilir mi? Arşivlerdeki bilgi-belgeleri inceleme fırsatı bulanlar bunu açık ve net görme imkanı varken, bilgi-belge ve akıl fukarası olan kişiler, Türk milletine İngiliz emellerini, saptırıcı bir anlayışla, dayatmaya çalışmasının modası geçtiğini, imkanı kalmadığını göremeyecek kadar zavallı duruma düşüyorlar.

Yazıdaki saptırıcı ve hatalı anlayış bir yana, içindeki maddi hataları düzeltmek için bile küçük bir risale yazmayı gerektirecek kadar uzun izah gerektirir. Bu iddialar, üzerinde durmaya değmez denecek derecede seviyesiz, çapsız, çürümüş, çürütülmüş iddialardır. İsimleri zikredilen değerlerimizin söylediği bir cümleyi seçip alarak, bütün içindeki yerini dikkate almadan ve bağlamından kopartarak çarpıtmak, cehaletten kaynaklanmıyorsa, art niyetli bir fiil ve yorumdur. Çünkü bu görüşler 120 yıldan beri temcit plavı gibi tekrarlanıp duran ittihatçı zihniyetin görüş ve düşünceleridir. İttihatçıların çoğunun mason olduğunu, masonların üstadı azamı, bilgi ve belgeye dayanarak söylüyor. Masonluğun ne demek olduğunu bilmeyen varsa, uzmanlarının açık kaynaklarda sergilediği bilgi ve belgelere bakabilir. Cevat Rıfat Atilhan’ın kitapları bu kaynaklardan sadece biridir.

Merhum Cevat Rıfat Atilhan’ı ve eserlerini tanımak için: (https://tr.m.wikipedia.org/wiki/Cevat_Rıfat_Atilhan)

İttihatçıların Masonluğu için de
İlk Defa, Resmi Yetkilisinden, İtiraf Kabül Edilebilecek Çok Önemli Açıklamaları Dinleme Fırsatı.

06/08/2023 Of
Ahmet Ziya İbrahimoğlu

S .A.Değerli Kardeşim,
Kıymetli açıklamalarınız için çok teşekkür ederim..

Daha sonra Size kendi düşünce ve değerlendirmelerimi ileteceğim… Selâm ve sevgilerimle…

Hüseyin Akkaya

Aşağıdaki yazı hakkında da fikrinizi öğrenmek isterim:

İŞGAL VE ŞİDDET
■ BOP çok yol aldı. Ülkemiz BOP’ne göre bölünecek 22 ülkeden biriydi.

■ Türkiye’ye Irak, Suriye, Libya gibi açıktan saldıramadılar.

■ Önce işbirlikçi bir iktidar buldular. İşbirlikçi ortakları için baston görevi yapan muhalefeti de oluşturdular.

■ Cemaat görünümlü ajanlarını ülkemizin sinir ucu görevi yapan kurumlarına, yargıya, emniyete, orduya, milli eğitime yerleştirdiler.

■ Ergenekon, Balyoz ve türevi davalar Türkiye Cumhuriyeti Devletini dönüştürmek için kurgulandı.

■ ABD’nin hedef ülkelerde gerçekleştirdiği Turuncu Darbe, bizde kurgulanmış davalar üzerinden gerçekleştirildi.

■ Bu gerçeği hala dillendiren yok.

■ 15 Temmuz oyunuyla rejim değiştirildi. Küresel şebeke başarmıştı. Yargıyı bitirmiş, Orduyu

parçalara ayırmış, bütün gücün tek kişide toplanmasını sağlamışlardı.

■ Egemenlik milletten alınıp kaçak saraya verildi.

■ Hiçbir direnç noktası kalmadığına göre, Türkiye üzerindeki emellerine kolay ulaşacaklardı(!).. ■ACABA(!)? 9 milyon Suriyeli Türkiye’ye sürülerek yumuşak işgal sağlandı.

■ Sınır mayınları bu proje için temizlendi. Sınıra mayın temizleme kılıfıyla İsraillileri yerleştireceklerdi.

■ O dönem gösterilen direnç nedeniyle başaramadılar.

■ Kendi askerlerimiz mayınları temizledi. Kayıplar verdik.

■ Ardından Suriyeliler geldi. Hepsi ipsiz sapsız üremek dışında hiçbir işe yaramayan cinsten bir güruh.

■ Sonra ABD ile birlikte Doğu sınırımızdaki mayınlar temizlendi.

■ Afgan göçüne hazırlandı…

■ Afganistan’dan gelen genç erkekler ABD’nin birlikte çalıştığı Afganlılardı.

■ Ailelerine ABD maaş ödüyordu. Şimdi Pakistanlılar geliyor…

■ Afrika’nın en uç noktasındaki ülkelerden yığınla insanlar geldi.

■ Antalya bölgesinde yapılan satışlarda 100 satış varsa 90’ı yabancı.

■ Tek dünya devleti için ulus devletlerin harcının kırılması lazım. Harç kırılınca giderek kuma

döner, ufalanırsınız. Direnç biter. Av olursunuz.

■ AKP Misyonerliği serbest bıraktı.

■ AB ülkelerinden başlayıp ABD’liden, Kore’liye kadar misyonerler bütün ülkeye dağıldı.

■ Ülke ev kiliselerle doldu.

■ Üzgünüm, Müslüman sandıklarınız Lawrence’nin mirasçıları çıktı.

■ Türk Milleti’nin ölüm fermanını yazanlar, Dürrizade’nin ruh ikizi çıktı.

■ Vatan kavramının en yüksek olduğu yerler köylerdir.

■ Vatan toprağını işleyen çiftçi toprağın kıymetini bilir. Bizi Kurtuluş Savaşında köylü olmak kurtardı.

■ Emperyalizmin işbirlikçileri bu ayağı yok etmek için tarım ve hayvancılığı bitirdi.

■ Anadolu gibi yüzlerce endemik türe ev sahipliği yapan Türkiye’de yerli tohum yasaklandı.

■ Vahşi bir Vandallıkla, hainlikle Anadolu Toprakları’nın rahmi söküldü. Doğurganlığı bitti.

■ Türk Milleti’nin direncini kırmak için Türkler borçlandırıldı.

■ Yönetimden ve paradan el çektirildi.

■ Borç batağına sürüklendi.

■ Üstelik ayrıcalıklı bir sınıf yaratarak bu sınıfın çocuklarını askerlikten kurtardılar.

■ Anadolu’nun yoksul çocuklarının yoksulluklarını kullanarak paralı asker yaptılar.

■ Şimdi her gün bu çocuklarımızın şehit haberini alıyoruz. Alıştırdılar. Kimse umursamıyor. Tıpkı Osmanlı’nın Yemen, Kafkaslar, Arap çöllerinde ölüme yolladığı Anadolu çocukları gibi… Bizim çocuklarımız ölüme yollanırken, kendi çocukları milyonlarına milyon katıyor.

■ Suriyeli Geçici sığınmacılar Projesi
Bunlar sığınmacı falan değil! ABD derin devleti ile yapıldığı anlaşılan gizli bir anlaşmanın uygulamaya konmasıdır!

■ Suriyeliler gelmedi. Türkiye’ye kovalandı. Vaatler verildi. Onlar geçici sığınmacı olsaydı, bu kadar saldırgan olabilirler miydi?

■ Kilis’te, İstanbul’un göbeğinde Türkçe konuşun” diyenlere, Suriyeli hastaya Türkçe konuş diyen doktora; “Siz Arapça konuşun” diyebilirler miydi?

■ Silahlarıyla İstanbul’un göbeğinde poz verebilir miydi?

■ Belli ki özel sözler verilmiş. Belli ki kuracağız dedikleri Astrika Devletinin dili Arapça olacak açıklaması Suriyeli Emperyalist lejyonerlere de fısıldanmış. Belli ki dönüşüm için görev de verilmiş.

■ İşte o söz ve göreve güvenerek Türk Milletini aşağılayacak kadar cesur olabiliyorlar.

■ Kilis’ten bir dostla konuştum. Bana dedi ki; “Kilis artık bizim değil. Azınlık kaldık. Kilis esnafı, vergiye tabi olmayan Suriyeli esnafa yenildi.

■ Tek tek kapandılar. Burada artık ticaret Suriyelilerin eline geçti.

■ Kilis eğitimde iller arasında 4. Olmuştu. Şimdi eğitim kalitesi sıfırlandı.

■ Okullar Arap okulu oldu.

■ Çocuklarımız eğitim alamıyor.

■ Suriyeli gençler 30’lu, 40’lı gruplar halinde geziyor.

■ Kilisliler kızlarını, eşlerini eve kapattı. Dışarı çıkmaya, çıkarmaya korkuyorlar.

■ İşte size açık bir ihanet tablosu…
■ Bu mandacı kafalar, bilerek, isteyerek ülkemizi işgal ettirdiler.

■ Basının satılık kalemleri, lejyoner askerleri, Türk düşmanı devşirmeler bu işgale karşı çıkanları “faşist” olmakla suçlayıp, bastırmaya çalışıyor.

■ Mütareke basını, devşirilmiş kalemler görevini yapıyor.

■ Türk düşmanlıklarını, yani faşist duygularını “hümanist” ayaklarıyla kapatmaya çalışıyorlar.

■ Bunlar Turuncu Darbenin kiralık askerleri, küresel çetenin lejyoner kalemleridir!.
Emperyalizmin, Siyonizmin alanlarıdır. Sakın susmayın!. Düşmana asker olan hainlerin karşısına gururla dikilin!.

■ Tükürülecek suratı olanları bir varlık yerine koymayın! Küçümseyerek bakın suratlarına ki zaten çok küçükler !

■ Türk Milleti’nin düşmanı benim de düşmanımdır! Üstelik açık düşmandan bin beter, yaşadığı ülkeyi emperyalizme pazarlayan aşağılık kimliklerdir.

■ Bu ülkede paralı paramiler oluşumlar yeşillik olsun diye kurulmadı.

■ Kurmayı planladıkları, Türk’ü Anadolu’da yok edecek “Anadolu İslam Federe Devleti”ni ilan ederken bir dirençle karşılaşırlarsa, kullanacakları silahlı paralel yapılardır.

■ 1915 öncesi, Türkler yoksul ve cahil bırakılmıştı.

■ Ağır vergiler altında inleyen bir Anadolu halkı vardı.

■ Parası yoktu, yönetimde söz sahibi değildi. Savaştan savaşa sürülen, insan ambarı olarak kullanılırdı.

■ Anadoluda Türkler kıyıma varan şekilde erkeksizleşiyordu.

■ Para ve silah azınlıkların elindeydi.

■ Emperyalist ülkeler Gragoryan olan Ermenilerin dinini üçe böldü.

■ Dini inanışları bölünen Ermenilerin bir çoğunu emperyalist hesapları için kullandılar.

■ İngiliz, Fransız, Rus lejyonerliğine soyunan Ermeniler, silahsız ve erkeksiz, kadın-çocuk ve yaşlı erkeklerin olduğu köylere saldırdı.

■ Kadın, çocuk… Hepsini samanlıklara doldurup yaktı.

■ Canlı canlı kuyulara doldurdu.

■ Tecavüz sıradan olaylardı.

■ Yabancı bütün kaynaklarda bu kayıtlar var.

■ Vahşetin boyutunu anlamak isteyen Karabağ Soy kırımına baksın.

■ Doktor olduğunu söyleyen aşağılık bir yaratık, bir Türk çocuğunun derisini canlı canlı yüzüp, kaç dakika yaşadığına bakmış.

■ Bu vahşet Rus ordusuna dayanarak yapıldı.

■ O Rusya utanmadan “sözde soykırımı” meclisinden geçirdi.

■ Gülerek ölmek sözünün ne anlama geldiğini biliyor musunuz?

■ Lejyoner Ermenilerin el ve ayaklarından canlı canlı çivileyip güneşin altına koyduğu Türklerin ölürken yüzünün güler gibi gerilmesinden dolayı söylenmiştir.

■ Emperyalizmin yeni lejyonerleri Türkiye Büyük Millet Meclisinde Türk Milleti’ne iftira atacak kadar cesaretliler. Onlara bu cesareti veren “LEJYONER SİYASETÇİLERDİR”

■ Mandacı kafaların Uzlaşmacı ve teslimiyetçi anlayışıdır.

■ Bu isimleri asla unutmayın!

■ Tarih, ders çıkarılması gereken bir bilim dalıdır.

■ Sığınmacı sorunu acilen çözülmelidir.

■ Bu uyarıya kulak vermek için Türk olmak gerekir!

■ Kaderini, sevincini, acısını Türk Milletinin kaderi, acısı ve sevinciyle birleştirmek gerekir! Ülkü birliği gerekir!

■ Sanmasınlar ki Türk Milleti teslim olacaktır. Sanmasınlar ki Türk Milleti kendine biçilen kefeni giyecektir.

■ Seyit Rızaların varisleri Seyit Rızaların, Said-i Kürdilerin mirasçıları Said-i Kürdilerin,

Vahdettin-Damat Ferit-Dürrizade olmaya özenenlerin kaderi Vahdettin, Damat Ferit, Dürrizade’den bin beter olacaktır!

■ Bu topraklar çok ihanet gördü.

■ Bu topraklar çok haini de gömdü.

■ Teslim alamayacaksınız!

■ Haram paralarınıza, uyuşturcudan elde ettiğiniz cukkalarınıza, bu milletten çalıp kasaladığınız paralarınıza da sakın güvenmeyin!

■Sonuç olarak:

Dürrizade’nin çocuklarıyla, İllimünati (şeytanın) nin çocukları birleşerek Türkiye Cumhuriyeti Devletini küresel şeytanlara laboratuvar yaptı.

Bizler o laboratuvarda kobay olmayacağız!

HER TÜRK EVLADI BUNLARI BİLMELİDİR. KAĞIT ÜZERİNDE, KLAVYE BAŞINDA, İÇKİ MASALARINDA, ORDA BURDA BOŞ BOŞ KONUŞMAKLA BİR YERE VARILMAZ.

HİÇ BİR ŞEY YAPAMAYANLAR, ACZ İÇİNDE OLANLAR HİÇ OLMAZSA ÇARŞIDA, PAZARDA, CAMİDE, OKULDA, SESİNİ ÇIKARTMALI, TAVRINI AÇIKÇA ORTAYA KOYMALIDIR.

BİZ SABREDİP SUSTUKÇA ONLAR MİLLİ BENLİĞİMİZE, CUMHURİYETİMİZE PERVASIZCA SALDIRMAYA DEVAM EDİYORLAR.

Dz. Alb. Rüştü Yumuk

Muhterem Kardeşim,
Farklı pencerelerden bakmak, farklı yorum ve analizler okumak beni daha objektif düşünce ve yorumlara götürüyor ..

Bu nedenle sizlerlede paylaşmak ve yorumlarınızı almak ihtiyacını duyuyorum…

Siz benim için çok değerli bir din ve bilim adamısınız ..

Derin bilgi ve analizlerinizi heyecan ve merakla bekliyorum ..

Not: Sizden gelen değerli yorumlarınızı da, Gruptaki dostlarımla paylaşıyorum…

Hüseyin Akkaya

Albayım,
Toplumumuzda böyle vehimlere dayalı korkutucu ürkütücü yorumlar yapanlar bizim çevremizde çok fazla olmadığı için, paylaştığınız yazıları dikkatle okuyor; inceliyor ve anlamaya çalışıyorum. Müminler, inancı ile ters düşmeyen bir anlayış çerçevesinde düşünürler. Hakediş olmadan, Allah kimseye zulmetmez diye inanırız. Hakedişinizin sonucu ile karşılaşmanızı da kimse engelleyemez. Yani biz ne isek, başımızdaki yöneticiler de bizden farklı olması düşünülemez. Biz iyi olmadan başımızdakilerin iyi olmasını beklemek ham hayaldir.

İyilik, güzellik, kendiliğinden oluşup hakim olamaz.

Bu yazıyı yazan emekli deniz albayımızla, oturup samimi ve açık bir şekilde konuşmak, fikirlerini dinlemek ve müzakere etmek isterdim.

Suriyeliler hakkında söyledikleri ile Türklük hakkında söyledikleri taban tabana zıt. Ben 35-40 sene Suriye şehirlerine tur düzenlemiş, toplumunun yapısını çok iyi bilen bir eğitimciyim.

Dr.Nebil Halife Bey Lübnanlı Marûni Bir Hiristiyan Olarak Batının Niyetini ve Hedefini Açıklıyor.

İbretle Dinlenmesi Gereken Bir Değerlendirme
Ama ne yazık ki Arapça olduğu için siz anlamayabilirsiniz?

https://vt.tiktok.com/ZS8W8FUd4

Uganda devlet başkanı İdi Amin’i, İngilizler darbe ile devirdikten sonra, S.Arabistan’a gelmişti. Cidde’de bir Türk arkadaşla ortak lokanta işletti. Onun bir tesbitini Afrika ile ilgili bir makalemde paylaştım. Size linkini göndereyim; zahmet buyurup okursunuz inş.

https://hamzali.org/wp-content/uploads/2021/07/DOGU-AFRIKA-GEZIM-ve- أمي- عيدى-IDI-AMIN-ILE-ILGILI-YASANMIS-IBRETLIK-BIR-HATIRA.pdf

Bilgilerimizin kaynağı sağlam ve doğru olmadan, yorumlarda isabet etme ve yakınlaşma imkanı bulmamız mümkün değildir.

Biz fiziki işgale uğramadık belki ama fikri işgale uğradığımızı inkar etmek de mümkün değildir. Batılı emperyal güçlerin istediği gibi düşünmemiz için bizi yanlış bilgilerle besleyen kaynakları görüp tanımadan milli olma, yerli olma imkan ve ihtimali yoktur.

Şimdilik bu kadarla iktifa edelim.

Selam ve dualarımı bildiriyorum.

06/08/2023 Pazar
Ahmet Ziya İbrahimoğlu

Teşekkür ederim… Sağolun değerli Hocam…
Selâm ve sevgilerimle…

Hüseyin Akkaya