Kullanılmaya Açık Olduğunuzu Hissettirmeden Başarılı Olmanız Çok Zordur

Kullanılmaya açık olduğunu hissettirerek yola çıkanlar, ya kullanılmaya gönüllü hale gelir yahut istemeyerek de olsa kullanılmaya mahkûm hale dönüşürler… 

Kullanılmaya açık olduğunu hissettirerek yola çıkmış olanlardan, bu iki ihtimalin dışına çıkabilmiş, kullanılmaktan kurtulabilmiş nadir insanlar vardır… 

Kullanılmaya açık olduğu hissini uyandırmadan, başarılı olabilmiş insanlar, ancak bilgisi, birikimi, karakteri ve duruşu ile gerçek liderler ve öncülerdir… 

Türkiye’de politik mücadele içinde yer almış insanların kahir ekseriyeti, kullanılmaya açık olduğunu hissettiren yahut o umudu ve hissi telkin edecek davranışlar içinde olan insanlardır… 

Bu soyut düşünceleri, somut hale getirmek riskli olduğu kadar dışlanmayı da gerektirecek derecede tehlikeli olduğunu biliyorum. Bunu ancak dünyalık hesabı ve beklentisi olmayan, hasbi kişiler yapabilir ve yapmalıdır diye de bir kanaat taşıyorum… 

Bu girişten sonra, yakın tarihimizin politik entrikaları dışında kalmayı becermiş, siyasi davası için ince hesaplar sonunda her türlü çileye, zorluğa ve sıkıntıya katlanarak, samimi, inançlı, fedakâr ve kararlı bir mücadele vermiş, zekâsı kadar çelik gibi iradesi ile örnek bir duruş sergilemiş, kullanılmaya açık olduğu hissini uyandırmadan başarılı olmuş, ölümünden sonra da olsa, şahsiyeti ve duruşunda ittifak edilebilecek, dünya liderlerinin en başında yer alan insanlardan biri, hiç şüphesiz merhum Necmeddin Erbakan Hocamızdır. Rahmetle anılmayı hak ettiği kadar siyasette örnek alınmayı da hak ediyor… 

Kullanılmaya açık olduğu hissini uyandırarak yola çıkıp merhum Erbakan Hocamızı üzdüğü halde, sonradan Allah’ın lütfuna mazhar olmuş, kullanılmaya mahkûm kalmaktan kurtulabilen nadir kişiler arasında da, muhterem Cumhur Reisimiz Recep Tayyip Erdoğan Beyi zikredebiliriz.  

Bu tespitimin, bazılarının hoşuna gitmeyeceğini, hatta bazılarını kızdırabileceğini de biliyorum. Onlara şunu hatırlatmak isterim, ben politikacı değilim, hiç bir dönemde olmaya da heveslenmedim. Makam, şöhret, mal mülk hesabım ve beklentim de yok; hasbi olmaya çalışıyor; Allah rızası için yazıyorum. İsteyen kızabilir; isteyen de beni dışlayabilir; ben zaten köşemde, sade yaşamayı içime sindirmiş, 67 yaşında, bir ayağı mezarda olan bir insanım. Rabbime, haksızlıklar karşısında susmuş, “dilsiz şeytan”, yahut doğruları ifade etmekten çekinmiş bir konumunda yaşamayı tercih etmiş bir insan olarak kavuşmayı istemem. Dünyalık hesaplar yüzünden doğru bildiklerimi yazmaktan geri durmayı da düşünmem… 

Cumhur Reisi R.T.E. Bey ile aynı çatı altında beş yıl beraber okumuş, şahsiyetini, sosyal faaliyet ve kabiliyetlerini yakından görüp tanımış bir dostu olarak, kullanılmaya açık olduğu hissini uyandırarak yola çıkmış olduğunu, merhum Erbakan Hocamızı endişeye sevk ettiği kadar bizi de mütereddit hale getirmiş olduğunu gizleyebilir miyim..?  

Bugün kendisinin çektiği sıkıntılar, yaşadığı ihanetler, ödemek zorunda kaldığı faturalar, o yanlışa tekrar düşmemesini, dost ve mesai arkadaşlarını da daha dikkatli ve şuurlu seçmesini sağlar İnş.  

Bu yazdıklarım sadece politik ve siyasi alanda geçerli değildir; hayatın bütün alanlarına teşmil edilebilir. İlim adamları, filim adamları ve bürokratlara, bir de bu açıdan bakıp değerlendirebilirseniz, çok ilginç ve çarpıcı gerçekler görüp tespit edebilirsiniz… 

Ben sadece politikacıları öne çıkardım; çünkü gündemde onların konumu daha çok konuşuluyor… 

Davutoğlu’nu, Babacan’ı, Gül’ü bu zaviyeden değerlendirmekle kalmayın, bürokratları, İlahiyatçı geçinen medyatik hocaları, ilim ve filim adamlarını, şeyhleri, öncüleri ve benzerlerini bir de bu zaviyeden değerlendiriniz… 

Bu günlerde Ensar yayınlarından yeni çıkan, merhum Bekir Topaloğlu Hocamızın “Hatırat ve Günlükleri” ni daha önce okumuştum. Kendisi hayatta iken yazıp son şeklini vererek dizgisini sağladığı fakat bastıramadığı nüsha ile yayınlanan nüshayı karşılaştırarak tekrar okudum. Biri 1200 sayfa, diğeri 680 sayfa, hocamızın yazıp genç nesillere, talebelerine ibret olması için aktarmak istediği notların yarısı makaslanmış; makaslanan yerlere baktığınız zaman, değerli bilinen insanların, hata, eksik ve yaptığı basitlikleri görüyorsunuz. Bunların bilinmesi ve ibret aynası olmasını istemeyenler ve makaslamayı yaptıranlar kimler biliyor musunuz..? Hayatta iken en yakın mesai arkadaşları, dost kabul ettiği, beraber yaşadığı insanlar; makaslamayı da beceriksiz ve ilkesiz yapmış veya yaptırmışlar… 

Size ilginç gelir mi bilmem ama ben ilginç ve ibretlik kabul ediyorum; ders almaya çalışıyorum; bildiğim ve gördüğüm hususları yazmaya çalışıyorum. Notlarımda kalırsa, makaslanmayacağından emin olamıyorum… 

Gerçek dost olan insan, dostlarına ayna gibi olan insandır. Onlar sayesinde hatalarınızı görebilir; eksiklerinizi azaltabilirsiniz. Dünyada sakladığınızı zannettiğiniz ayıp ve kusurlarınızı, mahşerde ortaya dökülüp sorgulanmanızı engelleme imkanınız var mı..?  

17.05.2021 OF / Trabzon  

Ahmet Ziya İbrahimoğlu 

Bir whatsap gurubunda, eski tarihli de olsa, aşağıdaki yazı paylaşılınca, Hayrettin Karaman Hocamıza gönderip doğruluğunu teyit etmek ihtiyacı hissettim. Hocamıza gönderip doğru mu değil mi diye sorduğum yazı şuydu:👇

FETÖ’YÜ KİM KURDU

Fetullah Gülen 1946 yılında ilkokula başladı, Daha sonra medreseye gitti.

Medresedeki oda arkadaşı eski Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Nuri Yılmaz’dı.

Erzurum’da medresede okurken hocasının kendisini azarlamasına kızdı. “Atatürk’e hakaret etti” iftirası ile hocasını jandarmaya şikâyet etti.

Gülen’in şikâyet ettiği Kuran hocası, hapse atıldı.

İşte bu şikâyet Fetullah Gülen’in bütün hayatını değiştirdi.

İspiyoncu Fetullah Gülen, medreselerde kullanışlı elaman arayan MİT’in dikkatini çekti.

İsmi bir kenara not edildi.

Fetullah Gülen 1962-1963 yıllarında, Erzurum Komünizmle Mücadele Derneğinin kurucuları arasında yer aldı ve dernekte aktif olarak görev yaptı.

Bu dernek, o yıllarda SSCB ile soğuk savaş yürüten CIA desteğiyle kurulmuştu.

Gülen’in yurt dışı bağlantılarla ilk temasının bu dernek vasıtasıyla gerçekleştiği ve örgütün temellerinin bu süreçte atıldığı yine devletin gizli raporlarına düştü.

Buradaki yurt dışı bağlantılarından CIA ve Vatikan kastediliyordu.

Gülen 1960’lı yılların ortasında nurcuların arasına giren 2 ayrı Vatikan papazıyla da yakın ilişki içerisindeydi.

Vatikan’ın İstanbul Temsilcisi Papaz George Marovitch ve Thomas Michel aynı zamanda CIA ile bağlantılı çalışıyorlardı.

Fetullah Gülen’in yurtdışı bağını da bu ikisi sağlıyordu.

Vatikan papazları, Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı Yaşar Tunagür ile sık sık görüşüyorlardı.

MİT ajanı olan Tunagür; gelen raporla, 20 yaşındaki Gülen’i kanatlarının altına aldı.

Yaşar Tunagür, FETÖ’nün hem fikir babası hem beyni hem de kurucusu idi.

Fetullah Gülen’i yetiştirip önce Nurcuların sonra da Müslümanların arasına atan kişi de Yaşar Tunagür ‘dür.

FETÖ’yü anlamak ve çözmek için Yaşar Tunagür’ü anlamak lazım. FETÖ’nün bütün şifresi Tunagür ’dür

Kimdir bu Yaşar Tunagür?

Bu şahıs belki de yakın tarihimizin en karanlık kişilerinden birisidir.

Amerikan derin devletinin Türkiye sorumlusu ve CIA ajanıdır.

CIA kimliğiyle MİT ajanı olduğu, devletin resmi kayıtlarına girmiştir.

Aynı kayıtlarda Mason olduğu da belirtilmiştir.

Yaşar Tunagür’ün dinle ve diyanetle hiçbir alakası yoktu. Kendisi Öcalan gibi Tapu Kadastro mezunudur.

1965 yılında girdiği bir imtihan ile fahri müftü ve vaiz ehliyeti aldı.

Tunagür’ün fahri vaizlik yaptığı yerlerden birisi de İzmir Kestanepazarı camisiydi.

Fahri Vaiz olarak İzmir’de dolaşan Yaşar Tunagür, arkasındaki güç sayesinde kısa sürede İzmir Merkez Vaizliği ’ne atandı.

İzmir vaizliğinde din dışı şeyler anlattığı için ahali ayaklandı ancak arkasındaki güçler görevde kalmasını sağladı. Arkasından da jet hızıyla Diyanet İşleri Başkan Yardımcılığına atandı…

Tapu kadastrocu Yaşar Tunagür, bir anda Türkiye’deki vaiz ve müftülerin başı oluverdi…

Tunagür, hocasını ispiyonlayan 20 yaşındaki Fetullah Gülen’i yanına aldı.

Hızlandırılmış bir hainlik eğitiminden sonra kendisini o genç yaşta İzmir Bornova Camisine vaiz olarak atadı. Arkasından da Kestanepazarı Camisinde vaizlik görevi verildi.

Kestanepazarı Camisi’nin önceki vaizi Yaşar Tunagür’dü.

Tunagür hainlik postuna genç Gülen’i oturttu. Gülen’de tıpkı kendisi gibi İslam dışı garip şeyler anlatıyordu.

Kestanepazarı FETÖ’nün doğuş yeridir.

Kestanepazarı’ndan devşirilen pek çok isim, bugün FETÖ’nün tepe noktasındadır ve bu hain örgütü yönetmektedir…

Diyanet İşleri Başkan yardımcısı olan Tunagür çok kısa sürede Diyanetin altını üstüne getirdi.

1966’da Diyanet İsleri Başkanı İbrahim B. Elmalı’ya, mason olması teklif edildi.

Elmalı Mason olmayı kabul etmeyince kısa sürede görevden alındı.

O dönem Tunagür, Elmalı’nın yardımcısıydı…

Onu görevden edense Yaşar Tunagür’ den başkası değildir.

Demirel, Yaşar Tunagür’ü Diyanet İşleri Başkanı yapmak istiyordu ancak asker buna karşı çıktı.

Tunagür’ün sık sık yurtdışına çıkıp Londra’da kimliği belirsiz kimselerle toplantılar yapması, Dışişleri Bakanlığı’nın dikkatini çekmişti.

Suudi Arabistan’da Suudi yönetimi ve bazı yabancılarla buluştuğu rapora girdi. Suudi Arabistan’da Vehhabilerle ilişkisi vardı. Onlar kendisine Şeyh Yaşar diye hitap ediyorlardı.

Dışişleri Bakanlığı 1969 yılında hakkında bir rapor yazdı. Raporda Suudi Arabistan ile Türkiye’nin arasının bozulması için çalıştığı belirtildi.

Yaşar Tunagür; Süleyman Demirel’in eşi Nazmiye Demirel’e ait olan bir dairede kira vermeden otururdu. Askerin istihbarat raporlarında ‘Kürtçü’ ve ‘Bölücü’ olarak tanımlandı.

1970’te Cumhurbaşkanı Sunay’a rapor edildi.

Yaşar Tunagür’ün garip bağlantı ve ilişkileri ile Diyanet İşleri Başkanlığındaki şüpheli hareket, eylem ve davranışları Cumhuriyet Senatosu’nun da dikkatini çekti.

Yaşar Tunagür hakkında 14.01.1970 tarihinde bir araştırma komisyonu kuruldu.

Komisyonun sorularını yazılı cevaplayan bir önceki dönemin Diyanet İşleri Başkanı İbrahim Elmalı, “Vaiz Fetullah’ın Yaşar Tunagür’ün adamı olduğunu, onun tarafından korunup kollandığını, bu ikilinin vaazlarında İslam dışı şeyler anlattığını” ifade etti.

Demirel, Başkan yardımcısı Yaşar Tunagür’ü, Meclis gizli oturum, araştırma komisyonlarına rağmen görevinde tutmakta diretti.

1970’deki muhtıra ile askerler tarafından görevden uzaklaştırıldı. Ardından da tutuklandı. 6 ay hapis yattıktan sonra İngiltere’ye kaçtı.

Tunagür görevden alınmadan hemen önce; Vehbi Koç’un evinde FETÖ’yü kurdu.

Devletin resmi kayıtlarında şöyle denildi;

  • 1971 yılında Vehbi Koç’un evinde bir toplantı düzenlendiği ve bu toplantıya Fetullah Gülen, Vehbi Koç, dönemin MİT Müsteşarı Fuat Doğu, Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı Yaşar Tunagür ve aralarında TSK mensubu olan önemli isimler katıldı.

O yıllarda MİT, CIA’nın kontrolünde çalışıyordu. TSK içerisinde CIA ile bağlantılı çok sayıda komutan vardı.

Bu toplantı; Masonların desteği, CIA’nın bilgisi ve oluruyla yapılmıştı.

O toplantıda; CIA, MİT ve TSK’nın bazı komutanlarının oluruyla SABATAY destekli FETÖ resmen kuruldu.

Başına da Fetullah Gülen oturtuldu.

Yurtdışından gelen yüklü miktarda parayla örgütün evleri, dershaneleri ve kuruluşları satın alındı.

CIA’nın bütün amacı bu topraklardan yeni bir Osmanlı devletinin ve İslam halifeliğinin doğmasını önlemekti.

Bunun için Müslümanların arasına kendinden gibi görünen kimselerle fitne çıkarttılar. Müslümanları birbirine düşürdüler.

Her 10 yılda bir TSK’daki adamları eliyle darbeler yaptırıp filizlenen Müslüman grupları biçtirdiler.

Darbeler tepki çekmeye başlayınca Fetullah Gülen gibi vatan hainleri eliyle ülkeyi karıştırdılar.

FETÖ darbesiyle de az kalsın Türkiye’yi temelli ele geçireceklerdi.

FETÖ’yü kuran Yaşar Tunagür; 12 Mart 1971 Muhtırasından sonra Diyanet İşleri Başkan Yardımcılığı görevinden alınıp, Çorum’a vaiz olarak atandı.. Ardından da tutuklanarak 6 ay Mamak Cezaevinde tutuklu kaldı.

Sivil hükümet gelince yurtdışından dönüp, İstanbul’a yerleşip ticaretle uğraştı.

Ayrıca vaaz ve sohbetleri ile toplumu etkiledi. Kalp ve solunum rahatsızlıklarının tedavisi için yatırıldığı İstanbul’da FETÖ’cülerin Sema Hastanesi’nde 2006’da öldü.

İşin hazin tarafına bakın ki; Türk tarihinin en karanlık isminin cenazesine devlet erkânı tam kadro katıldı.

Özal ailesinden Demirel ailesine, Refah Partisi’nden AK Parti’ye kadar pek çok siyasi cenazede hazır bulundu.

FETÖ’cülerin bugün aranan bütün isimleri de cenazedeydi.

Cenaze namazını Hayreddin Karaman kıldırdı.

Dönemin Diyanet İşleri Başkanı Ali Bardakoğlu, “Yaşar Tunagür Hocaefendi nin vefatı bizim için büyük kayıptır” dedi.

Tıpkı Fetullah Gülen’e hitap ettikleri gibi Yaşar Tunagür’e de ‘Muhterem Hocaefendi’ diyerek kabire koydular.

Dini yıkmak için çabalayan bir MASONU, âlim sanıp gömdüler.

(METİN ÖZER HABERVİTRİNİ) 26.9.2021

S.A. Muhterem Hocam,

Bu yazıda Yaşar Tunagür  Beyin cenazesini sizin kıldırdığınız söyleniyor. Hangi vesile ile size bu görevin verilebileceğini anlayamadığım için inanamadım; sorma ihtiyacı duydum.

08.04.2024 Mekke-i Mükerreme

Ahmet Ziya İbrahimoğlu

Soruma cevaben Hocamız şu notu yazdı:

Gülenin hıyaneti ortaya çıkmaya dershanelerinin Erdoğan tarafından kapatılmasıyla başladı. Ondan önce birçokları gibi ben de kusurlarına rağmen -ki bunlar birçok tarikat ve cemaatte mevcuttur- hizmetlerini tağlîb ediyordum. 

Sabahaddin Zaim hocanın ricası ile Samanyolu Tv istişare heyetinde bulundum. Burada Tunagür de vardı. Onu da iyi bir adam sanıyorduk. Ölünce namazını kıldırmamı kurul rica etti; ben de kıldırdım. Hıyanet uç vermeye başlayınca çekildim ve aleyhinde yazmaya başladılar komplo teşebbüsleri de oldu.

Anlatılanlarda bazı eksik ve şüpheli kısımlar olsa da (yazının) geneli doğrudur ve hiyanet sabittir. 

Bir bilgi notu:

Tapu kadastrodan mezun olduğu için vaiz olmadı. Mahmut Bayram, Abdülhalik Akkul, Salih Şeref… hocalarla merhum alim Hüsrev Efendiden okuduğu için bilgi sahibi oldu ve imtihanı kazandı. 

Selam ve dua ile

Hayrettin Karaman

Namazını kıldırmamı Gülen ve istişare kurulu rica  ettiler.

H.K.

Muhterem Hocam,

Ben de dahil bu kişinin emellerine alet olduk. Beni de bir sene kadar emellerine alet ettikten sonra 1994 yılında şüphelenip terkettim. Bu hikayeyi de yazdım. Ben sadece sizi nereden bulduklarını merak ettiğim için sordum. Beni emellerine alet etmelerinin hikayesi de ibretliktir muhterem Hocam. İşte yazımın linki. 👇

https://hamzali.org/wp-content/uploads/2022/01/24-KASIM-1992-ZAMAN-GAZETESI-SUDAN-MULAKATI.pdf

F.G. Heyecanlandıran ve benim mülakatımı yazı işlerine bizzat verip yayınlattıran cümlem:

Sudan’da 1991 darbesini Hasan Türabi organize ettiği halde, darbeyi yapan taraftarı subaylara: 

“İlk açıklamanızda benim de tutuklandığımı duyurun ki, darbeyi benim yaptırdığım hissedilmesin.”  cümlem imiş. 

Darba yapılınca subaylar dediği gibi yapmış ve darbenin Türabi tarafından yaptırıldığı günler sonra anlaşılmış. ABD Rusya’dan Rusya da ABD den şüphelenmiş.

F.G. Kafasında 1992 yılında darbe planı olduğunun göstergesi olabileceğini benim gibi sade bir Müslüman nasıl bilebilirdi. 

Bu süreçte onlara Sudan, Mısır, Ürdün ve Suriye haberleşme ve yorum alışverişi yapma ağını da bana kurdurdular maalesef.

Ahmet Ziya İbrahimoğlu 👇

page1image3682057904
page2image3678786704

Muhterem Hocam, 

Benim niyetlerinin farklı olduğunu anlamam 1994 yılında oldu. Hemen gazete aboneliğimi iptal ettirerek terkettim fakat kime anlattı isem inandıramadım ve herkes beni suçladı; şartlanmış olarak kabül etti maalesef.

Kullanılmaya Açık Olduğunuzu Hissettirmeden Başarılı Olmak Çok Zordur

https://hamzali.org/wp-content/uploads/2021/07/KULLANILMAYA-ACIK-OLDUGUNUZU-HISSETTIRMEDEN-BASARILI-OLMANIZ-COK-ZORDUR.pdf

Bu da Adnan Oktar İle Yaşadığım ve Kimseyi İnandıramadığım İbretlik Hikayem.👇

https://hamzali.org/wp-content/uploads/2023/10/Basliksiz-Yazi-YENI.pdf

Bu 2 Makalem de F.G. Gurubunun Ahlaksızlıkta Sınır tanımadığını Gösteriyor👇

https://hamzali.org/wp-content/uploads/2024/02/BIR-KITABIN-ILGI-CEKEN-IBRETLIK-HIKAYESI-3-1.pdf

👇

https://hamzali.org/wp-content/uploads/2023/07/FETOCULERIN-SINIR-TANIMAYAN-AHLAKSIZLIGI.pdf

Ahmet Ziya İbrahimoğlu

Kullanılmaya Açık Olduğunuzu Hissettirmeden Başarılı Olmak Çok Zordur

Ünvanlı bu yazıyı vaktinde okumuştum;

1. Ben günlükleri ve hatıratı hiçbir zaman okumadım. Makaslama ile de alakam yoktur.

2. ⁠Bekir hoca da beşer. Her dediği, her değerlendirmesi isabetli olamaz. 

3. ⁠İlgisi olmayanları ithamdan kurtarmak için makasçıların adları yazılmalı idi. Bu yapılamıyorsa en yakınları filan demeden makaslanmış denmeliydi.  

Vesselamu aleyküm.

08/04/2024

Hayrettin Karaman

Muhterem Hocam,

Bu yazımın sonunda sizi çağrıştıran böyle bir bölümün olduğunu hatırlasaydım size tekrar yollamayı istemezdim; sizi üzdü isem özür dilerim. 

O hatıratta makaslamayı yapan kişilerin sizinle ilgisi olmadığını biliyorum. Sizin ayrıntılardan haberiniz bile olmayacağını da tahmin edebiliyorum. 

Makaslamayı yapanları ben birinci ellerden öğrendiğim halde, onları zor duruma bırakmamak ve muhataplarını üzmemek için isim zikretmemeyi tercih ettim. 

Ama okuyanların sizi de aklına getirebileceğini akıl edemedim. Uyarmanız iyi oldu. Bu durumu altına not düşerek açıklığa kavuşturacağım. Bu yazılar sadece benim arşivimde ve dosyalarımda vardır. Hiç bir yerde yayınlanmış değil. Belki münferit bazı arkadaşlarım okumuş olabilir. 

Bekir Topaloğlu Hocamızın aleyhinde yazdığı bütün hocalarla irtibat kurup görüşünü sordum. İtiraz edenler dahi tenkitlerinden istifade edeceklerini beyan edip anlayışla yaklaştılar. Sadece 1 kişi tepki gösterip mahkemeye müracaat etmekten bahsetti. Onu da siz biliyorsunuz. 

Rahmetli Bekir Topaloğlu Hocamızın elbette yanıldığı konular da olmuştur. Bunun aksini kimse iddia edemez. Ama benim ilgimi çeken hasbi olmasıdır. Rabbim gani gani rahmet eylesin.

08/04/2024

Ahmet Ziya İbrahimoğlu

Amin,

Allah gani gani rahmet eylesin

Teşekkür ederim.

H.K.