Su ile Ateş Bir Arada Bulunabilir mi..?

BİLGİ ve İLİM KAYNAĞI OLARAK HADİS-İ ŞERİFLERE BAKIŞIMIZ…

Kur’an’ı Kerim’in bir ilim ve bilgi kaynağı olduğunda hiç şüphe olmadığı için tartışma konusu yapılmaz. Onun için başlıkta sadece Hadi-i Şerifleri zikrettim…

Sahih Hadislerin bile, bir kısmını hala tartışma konusu yapılabiliyorsak, yetersiz ilim kaynaklı anlama zorlukları yanında, ihtisas gerektiren inceliklerin üzerinde araştırma ve çalışma ihtiyacı duymama duyarsızlığımızın bu tartışmalarda çok önemli bir payı olduğunu düşünüyorum…

Tabi, art niyetli olan Hadis inkârcılarını ayırıp bir tarafa koyarak, onların farklı değerlendirilmesi gerektiğini de belirtmeliyim…

Hadis inkârcılarını değerlendirmek için, muhterem Yaşar Kandemir Hocamızın “Hadis İnkârcıları Ne Yapmak İstiyor “ isimli kitabını okumanızı tavsiye etmekle yetineceğim…

Biz burada sadece, yeterli bilgi sahibi olmamak veya uzmanlık gerektiren anlayış eksikliğinden kaynaklanan kayıp ve zararlarımız üzerinde duracağız…

ATEŞ İLE SU BİR ARADA OLUR MU..?

Ebu Davud Süneninde, İbni Ömer’den rivayet edilip 2489 numarada zikrettiği:

“…Denizin altında ateş, ateşin altında da deniz vardır.” rivayetinde, yedi defa aynı sözler ile tekrarlanan Hadis-i Şerif’i okuyup şaşırmamak, sadece alan uzmanları için mümkün olabilir…

Bu bilgiyi ifade eden ve on dört asır önce yaşamış sevgili peygamberimiz (sav) hiç deniz seyahati yapmamış bir insan olması kadar, bu hadisi duyup nakledenlerin de denizlerle ilgili bilgi sahibi olma imkânı olamayacağı izahtan varestedir…

Çağımızda, teknolojik imkânların zirvede olduğu bir dönemde, keşfedilebilen ilmi gerçekleri, On dört asır önceden haber vermek, sadece vahyin kontrolünde konuşan bir insan için mümkün olabilir. Öyle bir insan ki asla heva ve hevesine göre konuşmaz; söylediği ve haber verdiği her şey vahye dayandığı, ilahi kontrole tabi olduğu için mutlak doğrudur.

Zayıf hadiste haber verilen bir bilgiyi, on dört asır sonra vakıa teyit ediyorsa, ciddiye alıp araştırmamak ciddi bir kayıp olmaz mı..?

ZAYIF HADİS DEYİP GEÇMEYİN

Yukarıda Ebu Davud Hadisi olarak aktardığım Hadis-i Şerifin sıhhati üzerinde uzun tartışmalar olsa da Hadis’i Şerifin, senedi sebebi ile “Zayıf Hadis” olduğunda ittifak olduğunu söylemek yanlış olmaz. “Zayıf Hadis” ile “Uydurma Hadis” arasındaki farkı burada anlatacak değilim; bilmeyen varsa Yaşar Kandemir Hocamızın kitabını alıp okuyarak öğrensin…

Sadece şu kadarını söyleyeyim, bazı merfu hadislerin, senetleri sebebi ile zayıf kabul edilmesi, reddedilmeyi gerektirecek bir sebep değildir…

Hadis-i Şerif üzerinde uzmanların yazdıklarını merak eden ve Arapça bilenler için bir kaç link vereyim; dileyen o kaynaklardan okuyup incelesin; müthiş bir bilgiye, on dört asır önceden işaret edip haber vermek, peygamberden başka kimin haddi olabilir..?

  1. http://www.kaheel7.com/ar/index.php/2012-12-04-18-31-08/1023-2013-03-18-18-15-42
  2. https://majles.alukah.net/t55246/
  3. https://al-maktaba.org/book/31615/18891#p48

Senet açısından zayıf kabul edilen bu Hadis-i Şerif tam bir mucize, deniz seyahati bile yapmamış ümmi bir peygamberin denizlerin altında ateş olduğunu, ateşin altında da deniz olduğunu, onun altında da tekrar ateş olduğunu söyleyip yedi defa tekrarlaması karşısında, soru bile sorabilecek bir bilginin olmadığı bir dönemde bundan fazlası söylenebilir miydi..? Söylense, anlayan çıkma ihtimali olamayacağı doğal sayılmaz mı..?

Asrımızda Denizler Âlemindeki esrar keşfedilip anlaşıldıkça Nebevi ifadeleri anlamak da kolaylaşıyor. Araştırıp inceleyerek anlamaya çalışmak yerine, anlamadığımızı inkâr etmeyi tercih eder hale gelmemiz bir iman zafiyetidir. Bizi geri bırakan da bu iman zafiyetidir. Gayri Müslimler bu zengin bilgi kaynağından mahrum çalışırken vakit kaybediyor; bizler de onların inceleyip araştırarak bulduğu gerçekleri gafletimizden kurtulmaya vesile kılmak yerine, hayranlıkla seyretmeyi tercih ediyoruz…

Bir İngiliz, birçok ilmî keşif ve buluşun ardından Müslümanlar, her seferinde, “Bu keşfe Kur’an’da işaret vardır” derler ama nedense var olan bu işareti Müslümanlar bizim keşfimizden sonra fark ederler, demiş ve nedenini sormuş.

Cevap verecek bir âlim aramış ve İngiliz’le buluşturmuşlar. Müslüman Âlim, İngiliz’e:

“Kur’an’da birçok şey mücmel olarak zikredilmiş, ayrıntı zikredilmemiştir. Böylece hacim sınırlı tutulmuş ve ezberlenmesinin mümkün ve kolay olması sağlanmıştır. Ayrıca, hayal bile edilemeyecek bir dönemde, bilinmeyen bir şeyin teferruatından bahsetmek, bilgi yetersizliği sebebi ile inkâra sebep olabilir. Mücmel zikredilen konular, ilmin gelişmesi ve anlamanın kolaylaşması ile keşfedilerek Kur’an’ın icazı ve ilahi kaynaklı olduğu anlaşılıp teyit edilir. Böylece Kur’an’ı Kerim, kıyamete kadar insanlığa ışık tutmaya açık, araştırma ve incelemeye teşvik eden bir kaynak olur.” demiş.

KIYMETİNİ YETERİNCE BİLEMEDİĞİMİZ HAZİNELERİMİZ

Ebu Davud Süneninde zikrettiği ve senedi sebebi ile zayıf olarak kabul edilen bu bilgiyi denizlerin dibinde yapılan araştırmalar ortaya çıkartıp teyit edince, Hadis-i Şeriflerin zayıf olanları bile, araştırmaya değer birçok gerçeklere işaret edilebileceğini fiilen görüp yaşadık. Bize düşen, anlamakta ve izah etmekte zorlandığımız Hadis-i Şeriflerdeki bilgileri araştırıp inceleyerek, doğru anlamaya çalışmak, ilgili sahadaki araştırmacılara arz edip çalışmalarını kolaylaştırarak vakit kaybetmelerini engellemektir…

Aklımız almıyor; yeterince anlamıyor, anlamlandıramıyorsak, ilgili alanlardaki uzmanlarla istişare ve müzakere ederek doğru bilgileri insanlığa sunmaktır. İnkârcılık, tembel ahmakların düştüğü bir cehalet çukurudur; Müslümanlara hiç yakışmaz…

10.10.2020

Ahmet Ziya İbrahimoğlu

Prof. Dr. Hamdi Döndüren Hocamız yazımı okuyunca, lütfedip şu notu yazdı:

Su ile ateşin bir arada bulunduğu Tekvir suresinde, kıyamet alametleri belirtilirken 81/6 “Denizler yangın alanı haline getirildiğinde” ayetinde ifadesini bulmuştur.

Lise kimya derslerinde, suyun H2O’dan, yani iki hidrojen bir oksijen gazından meydana geldiği, okutulur. Hidrojen yakıcı, oksijen ise yanıcı bir gazdır. Su kimyasal elementlerine ayrılıp, bir kıvılcımla bütün deniz ve okyanusların yangın alanı haline gelmesi, basit bir çekme itme ilkesi değişikliği ile olabileceği biliniyor. Buna göre, Hz. Peygamber’in kimya formülü ile anlatmak yerine, bu ayetin tecelli edeceği sürece ve su kaynaklarının arka planında olan bilimsel gerçeğe dikkat çektiğini söylemek yanlış olmaz…

Selamlar. 11.10.2020

Hamdi Döndüren