Arap Zirvesi Sonucu ..
Ali Muhammed Fakhro
Milyonlarca insan, Arap Zirvesi’nin kapanış bildirisini dinledi. Bu bildiri, şüphesiz, umumi tonunda ve İsrail’in tüm Filistin’de, Lübnan’da ve son olarak Suriye’de gerçekleştirdiği çılgın ve suç niteliğindeki uygulamalara karşı ciddiyetle dile getirilen itirazlarda kayda değer bir ilerleme kaydetmiştir. Toplantıya katılanların, Amerikan Başkanı tarafından dile getirilen aşırı söyleme karşı tutumu da kesin ve reddedici olmuştur.
Ancak, şüphe yok ki, bildirinin birçok yönü, Arap halklarının bireylerinin büyük çoğunluğunun beklenti ve tutumlarının gerisinde kalmıştır. Bununla birlikte, eksiklikleri vurgulamayı diğer yazar ve yorumculara bırakacağız ve dikkatimizi, bildirinin muhtevasını eksikliklerden birinin hayati bir boyutuna yoğunlaştıracağız. Bu eksikliği bir soru halinde özetleyebiliriz. Eğer bu soruya bir cevap bulunmazsa, bildiride yer alan her şey, Arap siyaset sahnesinde askıda kalacak teorik bir söylemden öteye geçmeyecek, ne İsrail’in ne de Amerika Birleşik Devletleri’nin dikkatini çekecektir.
Soru şudur: Acaba bildiride, toplanan liderlerin, İsrail’in sömürgeci işgal yönetimi ve öte yandan Amerikan yönetimi tarafından, bildiride yer alan taleplerin tamamının veya büyük kısmının reddedilmesi durumunda ne yapacaklarını belirten bazı hususların yer alması gerekmez miydi?
İsrail işgali, Oslo müzakerelerindeki tüm Filistin tavizlerini otuz yılı aşkın bir süredir reddetmedi mi? Filistinliler, haklarından veya kalan vatanlarının bir parçasından ne zaman vazgeçse, İsrail yeni tavizler istemedi mi? Bir milyondan fazla yerleşimciyi Batı Şeria’ya yerleştiren ve halen yeni yerleşimler kurup genişleten, yıkan ve Filistinlileri evsiz bırakan İsrail, tarihi Filistin topraklarının yüzde yirmisinden daha azında bile bağımsız bir Filistin devleti kurulmasını kabul eder mi?
Peki ya, ilk görev döneminde Kudüs’ü ve Suriye’nin Golan Tepeleri’ni İsrail’e veren, son zamanlarda İsrail’in Batı Şeria’yı topraklarına katma hakkını destekleyen, Gazze halkını sürgüne göndermeye onay veren ve birkaç gün önce Gazze’nin sınır kapılarının kapalı tutulup halkının aç, hasta ve evsiz bırakılmasını kabul eden Amerikan Başkanı Donald Trump, bildiride yer alan hakların küçücük bir kısmını bile Filistinlilere vermeyi kabul eder mi?
Elbette, burada sorduğumuz tüm sorular, bildiride Lübnan ve Suriye hakkında ve hatta emperyalist İsrail ve ABD tarafından tehdit edilen ve istismar edilen Arap yurdunun her karışı hakkında belirtilen hususlar için de geçerlidir. Avrupa emperyalizminden bahsetmiyoruz bile, çünkü o, bağımsız değil, iradesi gasp edilmiş bir uydudur.
Bir kez daha soruyoruz: En azından, Arap grubunun, bu iki tarafın -yani İsrail ve ABD’nin- bildirideki talepleri reddetmesi durumunda atacağı bazı adımları belirtmek gerekli değil miydi?
Arap girişiminin reddedilmesi halinde caydırıcı adımlar atılabileceğine işaret etmek çok mu fazlaydı? Ekonomik, sportif, sanatsal ve turistik boykotların devreye alınabileceğine dair bir imada bulunmak çok mu fazlaydı?
Amerikan çıkarlarının, ABD’nin İsrail’in çıkarlarını Filistin halkının ve tüm Arap halklarının çıkarlarının önüne koymaya devam etmesi halinde olumsuz etkilenebileceğine dair bir işaret vermek çok mu fazlaydı? Aynı zamanda Arap-İslam bloğunun harekete geçirilmesi ve bu konuda rol üstlenmesi yönünde bir karar alınmasına değinmek çok mu fazlaydı? Hatta, ABD-İsrail ittifakına karşı, Güney Amerika ülkeleri ve BRICS cephesiyle iş birliği yapılabileceğine dair bir ima çok mu fazlaydı?
Burada, baskın söylemle sınırlı kalmayıp, en ileri seviyeye kadar götürülmesi gereken fiili adımların atılmasından söz ediyoruz. İki zalim tarafın (ABD ve İsrail) defalarca dile getirdiği ve sadece sözde kalacağını iddia ettiği o söylemleri, gerçek eylemlerle desteklemekten bahsediyoruz.
Sonuç bildirgesinin, Norman Schwarzkopf’un dediği gibi, “Aslında daima ne yapmamız gerektiğini biliriz, sorun bunu yapmamamızdır.” sözüne uygun hale gelmesini istemiyoruz. Ne de Sidney Harris’in dediği gibi, “Yaptığımız şeylerden pişmanlık zamanla kaybolur, ama yapmadığımız şeylerden duyduğumuz pişmanlık asla kaybolmaz.” sözü üzerimize yapışsın istiyoruz.
Bu ümmet, haklarını ve onurunu savunmayı mümkün kılacak sayısız imkan, zenginlik ve stratejik konuma sahiptir. Yeter ki irade olsun. Thomas Edison’un dediği gibi: “Eğer yapabileceğimiz her şeyi yapsaydık, kendimizi bile şaşırtırdık.” İşte o zaman, Thomas Huxley’in dediği gibi, “Hayattaki en büyük amaç bilgi değil, eylemdir.” sözünün doğruluğunu anlayacağız.
Biz, yolların kenarında oturan bir ümmet olmayı reddediyoruz. Anlamamız gereken budur ve biliyoruz ki, bu bilinç, geleceği hissetmeye başlayan tüm Arap gençlerinin ruhuna kök salmaya başlamıştır.
Tercüme: Ahmet Ziya İbrahimoğlu
07.03.2025 Üsküdar
علي محمد فخرو
لقد استمع الملايين للبيان الختامي للقمة العربية الذي، بدون شك، أبرز تقدماً ملحوظاً في لهجته وجدية اعتراضاته على الممارسات الإسرائيلية المجنونة الإجرامية في سائر فلسطين وسائر لبنان، ومؤخراً في سائر سوريا. وكان موقف المجتمعين من الشطط الخطابي الذي تلفّظ به الرئيس الأمريكي موقفاً رافضاً وقاطعاً.
ومع ذلك فمّما لا شك فيه أنه كان في كثير من جوانبه أقل من آمال ومواقف الأغلبية من أفراد الشعوب العربية. لكننا سنترك إبراز النواقص للكُتاب والمعلّقين الآخرين وسنركز الانتباه على جانب مفصلي من جوانب النقص في محتوى البيان. هذا النقص نوجزه في صورة سؤال، الذي إن بقي من دون جواب فسينقلب كل ما جاء في البيان إلى خطاب نظري اعتراضي معلّق في الهواء السياسي العربي، ولن تهتم به إسرائيل ولا الولايات المتحدة.
السؤال هو ما يلي: أما كان ضرورياً أن يذكر البيان بعضاً مما سيقوم به المجتمعون في حالة رفض السلطات الاستعمارية المحتلة الإسرائيلية من جهة ونظام الحكم الأمريكي من جهة أخرى لكل أو لغالبية ما جاء في البيان العربي؟
هل الاحتلال الإسرائيلي الذي رفض عبر أكثر من ثلث قرن كل التنازلات الفلسطينية في كل اجتماعات مفاوضات أوسلو، والذي كلما تنازل الفلسطينيون عن حق أو جزء مما بقي من وطنهم تقدم بطلبات تنازلات جديدة أخرى، والذي بنى المستعمرات لأكثر من مليون مستوطن في الضفة الغربية وما زال يبني ويتوسع ويهدم ويشرد… سيقبل ما جاء في البيان عن قيام دولة فلسطينية مستقلة حتى ولو كان على أقل من عشرين في المائة من أرض فلسطين العربية التاريخية؟
هل الرئيس الأمريكي دونالد ترامب الذي أعطى إسرائيل في فترة حكمه الأولى مدينة القدس وأرض الجولان السورية، والذي صرّح مؤخراً بأن لإسرائيل الحق في ضم الضفّة الغربية لممتلكاتها المسلوبة من شعب فلسطين، والذي صرح من دون حياء بموافقته على أن يهجر الكيان أهل غزة إلى المنافي وموافقته منذ بضعة أيام على حق إسرائيل في إغلاق المعابر إلى غزة وإبقاء شعبها جائعاً مريضاً نائماً في العراء… سيقبل إعطاء الفلسطينيين حتى ولو جزءاً يسيراً من الحقوق التي ذكرها البيان؟
وبالطبع فإن جميع الأسئلة التي ذكرنا ستنطبق على كل ما جاء في البيان بشأن لبنان وسوريا، بل بشأن كل شبر من الوطن العربي المهدّد والمستباح من قبل الاستعمارين الإسرائيلي والأمريكي. ونحن لن نذكر الاستعمار الأوروبي، لأنه تابع وغير مستقل ومسلوب الإرادة.
مرة أخرى نسأل: أما كان ضرورياً ذكر، على الأقل، بعض الخطوات التي ستتخذها المجموعة العربية كجواب على رفض هاتين الجهتين المتحكمتين في الموضوع الفلسطيني وفي كل المواضيع التي مسّها البيان.
هل كان كثيراً أن يشار إلى إمكانية اتخاذ خطوات رادعة في حال رفض المبادرة العربية؟هل كان كثيراً أن يشار إلى إمكانية تفعيل المقاطعة الاقتصادية والرياضية والفنية والسياحية حيثما وجدت؟
هل كان كثيراً أن يشار، ولو بالتلميح، إلى إمكانية تأثر المصالح الأمريكية إن استمرت أمريكا في مواقفها المنحازة كلياً ومن دون أي تحفظ إلى المصالح الإسرائيلية على حساب الشعب الفلسطيني، بل وسائر شعوب الأمة العربية؟ ويشار في نفس الوقت إلى قرار تفعيل الكتلة العربية – الإسلامية لتلعب دوراً بشأن ذلك؟ بل ويشار إلى التحالف مع الدول الأمريكية الجنوبية ومع جبهة بريكس لمواجهة التحالف الأمريكي – الإسرائيلي؟
نحن هنا نتكلم عن البدء بممارسة الفعل المقرون إلى أبعد الحدود بالكلام النظري الاحتجاجي الذي قالت عنه الجهتان الظالمتان مراراً إنه سيظل كلاماً لا تأثير له على تغيير الواقع.
لا نريد للبيان الختامي أن ينطبق عليه ما قاله نورمان شوارزكوف من «أن الحقيقة أننا دوماً نعرف صحة ما علينا فعله، ولكن المشكلة أننا لا نقوم بالفعل». ولا أن ينطبق علينا ما قاله سيدني هاريس من «أن التأسف على الأشياء التي قمنا بها سيختفي مع مرور الوقت، لكن التأسف على الأشياء التي لم نقم بها هو الذي لا يزول».
هذه أمة لديها الكثير الكثير من الإمكانيات والثروات والمواقع التي تجعل الدفاع عن حقوقنا وكرامتنا ممكناً، متى توفرت الإرادة. لنفعل ما قاله توماس أديسون: «لو أننا قمنا بكل ما نستطيع القيام به لفاجأنا أنفسنا». وعند ذاك سندرك صحة ما قاله ت.ه.هكسلي: «أعظم نهاية للحياة ليست المعرفة، وإنما الفعل».
نأبى أن نكون أمة الجلوس على جوانب الطرقات. هذا ما نحتاج أن نعيه، وما نعلم يقيناً أنه بدأ ينغرس في كيان كل شابات وشباب العرب وهم يتحسّسون رؤى المستقبل.