Kâbe’nin Anahtarı Bile Olsa

Kâbe’nin anahtarı Beni Şeybe Kabilesinden Osman bin Talha’nın elindeydi, çünkü Beytullahın sedanesi Beni Şeybe’nin göreviydi. Osman bin Talha her Pazartesi ve Perşembe Kâbe’yi açardı. Bir gün Peygamberimiz Pazartesi ve Perşembe günleri dışında bir gün Kâbe’ye girmek istedi, bu yüzden Osman bin Talha’dan anahtarı istedi, ancak o bu isteği reddetti;

Peygambere karşı ters davrandı; galiz ifadeler kullandı. Peygamberimiz (sav) ona: bir gün gelir bu anahtarı bizim elimizde görürsün demekle iktifa etti.

Günler gelip geçti; Mekke Fethedildiğinde, Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- Osman bin Talha’dan Kabe’nin anahtarını istedi ve sonra Kâbe’ye girdi. Hz. Ali ve Hz. Abbas -Allah her ikisinden de razı olsun- Beni Haşim’den bir grupla Kâbe’nin anahtarını istediler ve: “Ey Allah’ın Resûlü, anahtarı bize ver, bizim elimizde olsun.” dediler. Bunun üzerine Peygamberimiz (sav) hayır, bugün iyilik ve vefa günüdür diyerek, Osman bin Talha bin Ebi Şeybe’yi çağırdı ve anahtarı ona geri verdi ve onun eline koydu.

Allah Rasulü (sallallahu aleyhi ve sellem) akrabalarını kayırmaz ve onlara ayrıcalıklar yapmazdı. Hatta Kâbe’nin anahtarını bile amcası Hz.Abbas’a ya da kuzeni Hz.Ali’ye vermeyi kabül etmemişti.

Peki, bin dört yüz yıldan fazla bir süre sonra kendisini ona nispet eden, O’nun ümmeti olan biri, nasıl olur da onun insanları, mallarını, dinlerini ve dünyalarını yönetme yetkisini onlara, akrabalarına verdiğini iddia edebilir?!!

Muhammad Eidah Şübeybe

Tercüme: Ahmet Ziya İbrahimoğlu

26/06/2024 OF