Sahabe ve Peygamber’den (s.a.v.) Rivayet Etme Anlayışları
Sahabe ve Peygamber’den (s.a.v.) Rivayet Etme (Hassasiyetleri)
Hamd, âlemlerin Rabbi olan Allah’a; salât ve selâm, peygamberlerin en şereflisi ve ailesi olan temiz ve paklara ve de ümmetin en hayırlıları olan sahabelerine olsun. Bundan sonra; Allah Teâlâ, Peygamber’in (s.a.v.) sahabelerini ona arkadaşlık şerefine nail ederek onurlandırmış ve onlara yüksek bir mertebe vermiştir. Onlar vahyin inişine şahitlik ettiler, iniş sebeplerini ve anlamlarını öğrendiler, Peygamber’in (s.a.v.) emir ve yasaklarına şahit oldular, onun maksadını kavradılar, kendilerine ulaşmayan bilgileri sordular ve öğrendikleriyle amel ettiler. Onun hâllerine örnek oldular ve ondan öğrendiklerini tam bir güvenle aktardılar.
Sahabeler, özellikle Peygamber’in sünnetine büyük bir ihtimam gösterdiler; çünkü sünnet, Kur’an’dan farklı olarak, dağınık bir şekilde sahabeler arasında yayılmıştı. Sünnetin umumi çerçevesi, her ne kadar uygulanır ve bilinir olsa da, detaylarını ve fıkhi inceliklerini ancak fakihler anlayabilirdi. Bu nedenle, sünneti naklederken son derece titiz davrandılar, hadisleri layık oldukları yerlere koydular, meşhur sünnetleri öne çıkardılar ve onların önemini vurguladılar. Bu konuda özellikle dört halife öne çıkmıştır.
Peki, sahabeler Peygamber’den rivayetleri nasıl aldılar, bu konudaki hassasiyetleri nasıldı? Rivayetlerinde nasıl bir yol izlediler ve hangi ölçütleri gözettiler?
Birinci Bölüm: Peygamber’den (s.a.v.) Bilgi Almanın Fazileti ve Usülleri.
Peygamber’in (s.a.v.) hâllerini gözlemlemek, söz ve eylemlerinin bağlamlarını bilmek, onunla uzun süre arkadaşlık yapmak ve ona her yönüyle örnek almak, bilgi edinmenin en önemli yolları ve anlayışı sağlamlaştırmanın başlıca araçlarındandır. Bu durum, sahabe nesli için fazlasıyla gerçekleşmişti. Bunun örneklerinden biri olarak, bir grup genç Peygamber’e (s.a.v.) gelip şeriatın hükümlerini, maksatlarını, onun rehberliğinden ve uygulamalarından öğrenmiş ve kavimlerine döndüklerinde onları uyarıp bilgilendirmişlerdir. Sahih-i Buhârî’de Malik bin Huveyris’ten şöyle rivayet edilir: “Biz bir grup genç olarak Peygamber’e (s.a.v.) geldik ve yirmi gece onun yanında kaldık. Peygamber (s.a.v.) nazik biriydi; ailemizi özlediğimizi düşündüğünde, arkamızda kimleri bıraktığımızı sordu ve biz de ona anlattık. Sonra şöyle dedi: ‘Ailelerinize dönün, onların yanında kalın, onlara öğretin ve onlara emredin; beni nasıl namaz kılarken gördüyseniz öyle kılın. Namaz vakti geldiğinde biriniz ezan okusun ve en büyüğünüz imamlık yapsın.’”【1】
Bir diğer örnek olarak, bir mesele hakkında hükmü öğrenemeyen bir sahabe Peygamber’e (s.a.v.) bizzat veya birini göndererek sorardı. Sahih-i Buhârî’de, Ömer bin Ebu Seleme’nin bir gün Peygamber’e (s.a.v.) “Oruçlu bir kimse eşini öpebilir mi?” diye sorduğu rivayet edilir. Peygamber (s.a.v.) ona “Bunu Ümmü Seleme’ye sor” dedi ve Ümmü Seleme de Peygamber’in bunu yaptığını bildirdi【2】.
Bir başka örnek ise, birinin başka birinin yaptığı bir eylemden rahatsızlık duyması hâlinde, Peygamber’e (s.a.v.) şikayette bulunması ve böylece topluma bu davranışın zararına dair bir ders verilmesidir. Sahih-i Buhârî’de, Ebu Mes’ud el-Ensari şöyle demiştir: “Bir adam ‘Ey Allah’ın Resulü! Falan kişi namazı çok uzun kıldırdığı için ona yetişemiyoruz’ dedi. O gün Peygamber’in (s.a.v.) bir nasihatte bu kadar kızgın olduğunu görmemiştim. Şöyle dedi: ‘Ey insanlar! Siz nefret uyandırıyorsunuz; insanlar için namaz kıldıran, namazı hafif tutsun; çünkü aralarında hasta, zayıf ve ihtiyaç sahibi olanlar vardır.’”【3】
Bir diğer örnekte, sahabelerden bazıları Peygamber’in (s.a.v.) ders halkalarına sırayla katılırdı. Sahih-i Buhârî’de Ömer (r.a.) şöyle anlatır: “Ben ve komşum olan bir Ensari, Medine’nin yüksek bölgelerinde oturuyorduk. Bir gün o Peygamber’in (s.a.v.) yanına iner, ertesi gün ben inerdim. O indiğinde vahiy ve diğer olaylarla ilgili öğrendiklerini bana anlatır, ben indiğimde de ona anlatırdım.”【4】
Ayrıca Peygamber (s.a.v.), belirli aralıklarla insanlara hitap eder ve zaman zaman halkalar düzenlerdi. İnsanların sıkılmalarını veya diğer görevlerini ihmal etmelerini istemezdi. Sahih-i Buhârî’de Ebu Vail, Abdullah’ın (İbn Mes’ud) her Perşembe insanlara nasihat ettiğini ve biri ona “Ey Ebu Abdurrahman, keşke her gün nasihat etsen” dediğinde Abdullah’ın şöyle cevap verdiğini rivayet eder: “Bunu, size sıkıcı gelmesinden korktuğum için yapmıyorum. Peygamber (s.a.v.) bize nasihat ederken sıkılmamızdan çekinirdi.”【5】
Bu örneklerde, Peygamber’den (s.a.v.) bilgi almanın ya Kur’an ya da sünnet ve hükümler hakkında olduğu görülmektedir. Bilgi ya doğrudan ya da bir aracı ile alınırdı. Elbette bilgiyi peyderpey öğrenen, en önemlisine öncelik veren, sürekli bir beraberlik ve yakınlık içinde olan biri, bilgiye daha derin bir kavrayışla sahip olur; daha kolay hatırlar, maksatları ve hükümlerin dayanaklarını daha iyi anlar.
İkinci Bölüm: Peygamber’den (s.a.v.) Rivayet Etmenin Kuralları
Sahabeler, sahip oldukları iman, taşıdıkları ilmin korunması ve duydukları bilgiyi anlama konusunda birçok imkâna sahip olmalarına rağmen, Peygamber (s.a.v.) rivayet aktarımında bazı kurallar koymuş ve bu konuda onları uyarmıştır:
1. Peygamber’e (s.a.v.) Yalan Söyleme Uyarısı: Yalan, her toplumda ve dinde kınanan bir davranıştır, ancak Peygamber’e yalan isnat etmek dinin tahrifine yol açacağından çok daha büyük bir tehlike taşır. Sahih-i Buhârî’de Mugîre bin Şu’be’nin (r.a.) rivayet ettiğine göre, Peygamber (s.a.v.) şöyle demiştir: “Bana yalan isnat etmek, başkasına yalan isnat etmek gibi değildir. Kim bana bilerek yalan isnat ederse, cehennemdeki yerine hazırlansın.”【6】Bu sahih hadisten, Peygamber’e (s.a.v.) yalan isnat etmenin tehlikesi anlaşılmaktadır. Sahabeler bu hadisi dikkate alarak rivayette son derece ihtiyatlı davranmış, fazla rivayette bulunmaktan çekinmişlerdir; çünkü fazla rivayette bulunmak, yanlışlıkla Peygamber’e söylenmemiş bir sözü isnat etme tehlikesi doğurabilirdi. Sahih-i Buhârî’de Enes bin Mâlik’in (r.a.) şöyle dediği rivayet edilmiştir: “Size çok fazla hadis rivayet etmekten beni alıkoyan şey, Peygamber’in (s.a.v.) ‘Kim bana bilerek yalan isnat ederse, cehennemdeki yerine hazırlansın’ demesidir.”【7】
2. Rivayet Edilen Hadisin Doğruluğundan Emin Olmak: Peygamber (s.a.v.), hadis aktarımından önce doğrulamanın gerekliliğini vurgulamıştır. Sahih-i Müslim’de Semure bin Cündüb’ün (r.a.) rivayet ettiğine göre, Peygamber (s.a.v.) şöyle demiştir: “Bir kişi, bana ait olduğu sanılan bir hadis rivayet ederse, o kişi yalancılardan biridir.”【8】
Bu hadis, doğruluğu kesin olmayan bir hadisi rivayet eden kişinin uyarıldığını göstermektedir.
3. Dinleyicinin Anlayış ve Tecrübesini Göz Önünde Bulundurmak: Peygamber (s.a.v.), bazı hadisleri yalnızca maksatlarını kavrayabilecek kişilere anlatmış ve onları bu bilgiyi başkalarına aktarmamaları konusunda uyarmıştır. Sahih-i Buhârî’de Enes bin Mâlik’ten (r.a.) rivayet edildiğine göre, Peygamber (s.a.v.), Muâz’a (r.a.) şöyle demiştir: “Kalpten inanarak ‘Lâ ilâhe illallah’ ve ‘Muhammed Resûlüllah’ diyen kimseyi Allah ateşten korur.” Muâz, “Ey Allah’ın Resulü! Bunu insanlara müjdelemeyeyim mi?” diye sormuş, Peygamber (s.a.v.) ise “Hayır, onlar buna güvenip kalırlar diye korkuyorum” demiştir. Muâz, bu bilgiyi ancak ölüm döşeğindeyken bildirmiştir【9】. Buhârî, bu hadis hakkında şöyle bir başlık atmıştır: “Bilginin yanlış anlaşılmasından korkulduğu durumlarda belirli bir topluluğa özel kılınması.” Peygamber’in (s.a.v.) bu konudaki endişesi, bazı hadislerin ehli olmayan kişilere anlatıldığında fitneye yol açabileceğini göstermektedir. Bunun bir örneği de, İbn Zübeyr’in Kâbe’yi yeniden inşa etmesi olayıdır. Annemiz Âişe (r.a.), bu bilgiyi sadece anlayacak kişilere aktarmıştı. Buhârî’de rivayet edildiğine göre, Esved bin Yezîd, İbn Zübeyr’e şöyle sormuştur: “Âişe sana Kâbe hakkında ne söyledi?” İbn Zübeyr, “Âişe bana Peygamber’in (s.a.v.), ‘Ey Âişe, kavmin henüz yeni Müslüman oldu. Onlar henüz imanda yeni oldukları için Kâbe’yi yıkıp, ona iki kapı yapsam (biri girme, biri çıkma için) iyi olurdu.’ dediğini söyledi.” İbn Zübeyr bu isteği yerine getirmiş, fakat bu olay fitneye yol açmış ve ölümüne sebep olmuştur. 【10】Bu olay, Kâbe’nin İbn Zübeyr tarafından yeniden inşa edilmesiyle ortaya çıkan bir fitneye yol açmış ve sonunda onun ölümüne sebep olmuştur【11】. Daha sonra Kâbe tekrar yıkılarak, Peygamber’in (s.a.v.) bıraktığı şekle uygun olarak yeniden inşa edilmiştir. Hadislerin bağlamından koparılarak veya maksadından habersiz bir şekilde uygulanmasının doğurabileceği tehlikeler, bu gibi olaylarda açıkça görülmektedir. İşte bu nedenlerden dolayı sahabeler, rivayet aktarımında son derece titizlik gösterip belirli kurallar takip etmişlerdir.
Üçüncü Bölüm: Sahabenin Peygamber’den (s.a.v.) Rivayet Aktarım Usülleri.
Peygamber (s.a.v.), sahabelerini hadislerini başkalarına aktarmaya teşvik ederek şöyle buyurmuştur: “Allah, bizden bir hadis duyup onu ezberleyip başkasına aktarana güzellik versin; zira bazen fıkhı taşıyan, kendisinden daha anlayışlı birine ulaştırır; bazen de fıkhı taşıyan, kendisi fakih olmayabilir.”【12】 Ayrıca “Benden bir ayet bile olsa tebliğ ediniz”【13】 buyurmuştur. Peygamber’den rivayet aktarma ihtiyacı, özellikle de hükümler ve şeriat konularında çok büyüktü; çünkü sahabelerin hepsi ilim ve sünnet bilgisi bakımından aynı seviyede değildi. Peygamber’in (s.a.v.) sözlerinin bağlamını ve maksadını bilme, rivayetlere bir şey ekleme veya eksiltme korkusu, özel ve garip hadislerle yaygın ve bilinen sünnetlerin arasını karıştırma endişesi gibi sebepler, sahabelerin rivayetleri aktarırken titizlikle hareket etmelerine yol açmıştır. Bu ihtiyatlı yaklaşımlar altı başlık altında özetlenebilir:
1. Allah’ın Kitabına Önem Verme ve Hadis Rivayetini Öncelik Sırasına Koyma: Halife Ömer (r.a.), hadis rivayetinden önce Kur’an-ı Kerim’i ezberleme ve anlamaya öncelik vermiştir. Bu, sahabelerin genel durumu ve aralarındaki Kur’an okuyucularının çokluğuyla da anlaşılır. Kufe’ye bir heyet gönderdiğinde onlara şöyle demiştir: “Siz, kalplerinde Kur’an’ın kaynadığı bir topluluğa gideceksiniz. Sizi görür görmez boyunlarını size doğru uzatacak ve ‘Bunlar Muhammed’in sahabeleridir’ diyecekler. O yüzden Peygamber’den (s.a.v.) rivayetleri az aktarın, ben de size katılıyorum.”【14】 İbn Abdilberr, Ömer’in bu davranışını, sadece iyi ezberlenmiş ve doğru anlaşılmış olan rivayetlerin aktarılmasına yönelik bir kural olarak yorumlamıştır【15】. Hatip el-Bağdadi ise Ömer’in bu tavsiyesinin sebebini şöyle açıklamıştır: “Ömer, insanların amelden geri durmasından ve rivayetleri olduğu gibi yorumlayıp, her hadisi yüzeysel anlamıyla anlamalarından endişe etmiştir. Çünkü her hadisin hükmü yüzeyde anlaşıldığı gibi olmayabilir.”【16】
2. Rivayetleri Azaltmak: Rivayetleri azaltma, birçok sahabenin takip ettiği bir yöntem olmuştur. Uzun süre Peygamber’e (s.a.v.) yakın olmalarına rağmen, yanlış rivayet etme veya yanılma korkusuyla rivayetleri kısıtlamışlardır. Sadece uzun ömürlü ve rivayette hassas olan birkaç sahabe çok rivayette bulunmuştur. Buhârî’de, Abdullah bin Zübeyr’in, babasına “Diğer sahabeler kadar hadis rivayet etmiyorsun” dediği ve Zübeyr’in şöyle cevap verdiği aktarılır: “Ondan hiç ayrılmadım; fakat Peygamber’in ‘Kim bana yalan isnat ederse, cehennemdeki yerine hazırlansın’ dediğini işittim.”【17】 Hatip el-Bağdadi’nin “Kifaye” adlı eserinde de bir sahabeye “Diğerleri gibi neden fazla hadis rivayet etmiyorsun?” diye sorulduğunda şöyle cevap verdiği rivayet edilir: “Benim, onların işittiği kadar işitmediğim ya da onların bulunduğu yerde bulunmadığım değil, ama hâlâ birçok kişi bu rivayetleri yaymakta; fazladan bir şey eklemek ya da eksiltmek istemiyorum.”【18】
Peygamber (s.a.v.), sahabelerine her duydukları rivayeti aktarmaktan kaçınmalarını tavsiye etmiştir; çünkü rivayetler farklı bağlamlarda ve değişik yorumlar gerektirebilir. Buhârî’de, Ebu Hüreyre’den (r.a.) aktarılan bir hadiste Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Bir insanın duyduğu her şeyi aktarması yalan için yeterlidir.”【19】 Ebu Hüreyre, bu nasihate uyarak şöyle demiştir: “Peygamber’den (s.a.v.) iki kap dolusu bilgi ezberledim; birini size aktardım, ancak diğerini aktarsam bu boğaz kesilirdi.” Bu söz, duyduğu her şeyi aktarmama ilkesine uygun bir davranış gösterdiğini ifade eder.
3. Bilinen ve Meşhur Hadislerin Rivayet Edilmesi, Garip ve Münker Rivayetlerin Kaçınılması. Dört halife, hadis rivayetinde eğitimsel bir yöntem benimsemiş ve temel sünnetleri koruma amacı güderek hadis aktarımında titizlik göstermişlerdir. Hadislerdeki hükümlerin rivayetinde bilinen ve yaygın olanları tercih etmiş, garip ve meçhul rivayetlerin yayılmasından sakındırmışlardır. Bu yöntem sayesinde, bireysel olarak duyulan hadisler yaygınlık kazanmamış ve tek kalan rivayetlerin doğruluğu sağlam delillerle desteklenmiştir. Halife Ömer, rivayetlerin aktarımını azaltarak bilinen sünnetlerin yerleşmesi ve toplumda uygulanabilir hale gelmesi için bir zemin hazırlamıştır. Nitekim Hz.Ömer (r.a.), yalnızca Fatıma binti Kays tarafından aktarılan boşanmış kadının nafaka ve ikamet hakkı olmadığına dair rivayeti dikkate almamıştır. Hz. Ali (r.a.), “İnsanlara bildikleri şeyleri anlatın; Allah ve Resulü’nü yalanlamalarını ister misiniz?” diyerek hadislerin meşhur olanlarının aktarılmasını öğütlemiştir【20】. İmam Zehebî, bu sözü, “İmam Ali, münker hadislerin aktarılmasını yasaklamış ve meşhur hadislerin anlatılmasını teşvik etmiştir” şeklinde yorumlamıştır【21】.
Hz. Osman da bu yaklaşımı benimsemiş ve iki önceki halife döneminde bilinen hadislerin esas alınmasını savunmuştur. Mahmud b. Lebid, Hz.Osman’ın şöyle dediğini rivayet etmiştir: “Ebubekir ve Ömer döneminde duymadığım bir hadisi kimse nakletmesin”【22】. Benzer şekilde Müslim’in rivayetinde, İbn Abbas’ın tanımadığı bir kişinin sürekli “Resulullah şöyle dedi” diyerek hadis aktardığında ona dikkat etmediği aktarılır. Bunun üzerine kişi, “Ben Peygamber’den rivayet ederken neden dinlemiyorsun?” deyince, İbn Abbas şöyle yanıt vermiştir: “Bir zamanlar birinin ‘Resulullah şöyle dedi’ dediğini duyduğumuzda hemen ona dikkat kesilirdik. Ancak insanlar zorlukları kolaylaştırdıkça, artık yalnızca bildiğimiz şeyleri alıyoruz”【23】. Bu şekilde, sahabeler döneminde tanınan ve güvenilir hadisler garip olanlara karşı öncelikli tutulmuş ve sünnetin korunması sağlanmıştır.
4. Dinleyicinin ve Zamanın Durumunu Dikkate Almak. Sahabeler, hadisleri aktarırken dinleyicilerin akıl seviyesini, anlama kapasitesini ve içinde bulundukları zamanı göz önünde bulundurmuşlardır. Herkese her hadisi aktarmaktan kaçınmışlar; fitneye yol açabilecek durumları engellemek için her hadisi uygun zamanda ve uygun insanlara anlatmışlardır. İmam Süfyan bin Uyeyne, “Hadis fıkıh ehli olmayanlar için şaşırtıcı ve saptırıcı olabilir” demiştir. Müslim’de, Abdullah bin Mesud’un (r.a.), “Aklını aşan bir hadis duyurursan, bu onlardan bazıları için fitneye yol açabilir” dediği rivayet edilmiştir【24】. İbn Abdilberr de babasının ona şöyle dediğini aktarmıştır: “Hiç kimseye anlayışının yetmediği bir ilmi anlatmadım, çünkü bu onun için sapkınlık olurdu”【25】. Bu tür rivayetler, sahabelerin her hadisi herkese anlatmadıklarını ve aktarımlarında seçici olduklarını göstermektedir. Nitekim Ebu Hüreyre’nin de sadece bir kısmını açıkladığı rivayetlerin olduğu aktarılmıştır. Abdullah bin Zübeyr’in, Hz. Aişe’nin kâbe ile ilgili özel bir rivayeti sadece belli kişilere anlatmasından habersiz olarak bu rivayete göre hareket etmesi de hadislerin yanlış anlaşılmasının tehlikelerine işaret etmektedir.
5. İhtiyaç Durumunda Hadis Rivayetiyle Yetinmek,
Sahabeler, hadisleri yalnızca ihtiyaç duyulduğunda aktarmaya özen göstermişlerdir. Bu yaklaşım, delili hükme ve hükmü dayandığı bağlama bağlamayı kolaylaştırmıştır. Halifeler, çoğunlukla bir mesele gündeme geldiğinde sahabe arasında o konuya dair bilgi sahibi olan birine danışır, ancak bu durumda hadis rivayet edilirdi. Malik’in Muvatta’sında geçen bir örneğe göre, anneanne mirasıyla ilgili olarak Hz. Ebu Bekir’e danışıldığında, kendisi bu konuda Kur’an’da veya sünnette bir bilgi olmadığını ifade etmiştir. Bunun üzerine sahabelere danışmış, Mugire bin Şu’be’nin “Resulullah’ın ona altıda bir pay verdiğine şahit oldum” demesiyle mesele çözüme kavuşturulmuştur【26】. Bir başka örnekte, Hz. Ömer’in veba hakkında sahabelerle istişare ettiği sırada Abdurrahman bin Avf’ın rivayeti çözüm sunmuştur. Abdurrahman, Resulullah’ın “Bir yerde veba olduğunu duyarsanız oraya gitmeyin; eğer bulunduğunuz yerde veba varsa, ondan kaçmak için çıkmayın” dediğini aktarınca, Hz. Ömer şükrederek bu bilgi doğrultusunda hareket etmiştir. Abdurrahman bin Avf, bu hadisi veba olayı gündeme gelene kadar paylaşmamıştır.
6. Rivayetlerde Titizlik, Delil ve Tanık İsteme
Sahabeler, hadis rivayetinde büyük bir titizlik göstererek, hadisi aktaran kişiye delil ve tanık talebinde bulunmuşlardır. Örneğin, Hz. Ebu Bekir, anneanne mirasıyla ilgili rivayeti nakleden Mugire’den, bu hadis için başka bir sahabenin de şahitliğini istemiş ve Mugire, Muhammed bin Mesleme’yi tanık olarak getirmiştir. Bir başka olayda, Hz. Ömer, Ebu Musa’nın üç kez izin istemesiyle ilgili hadisi rivayet ettiğinde ondan şahit istemiş, Ebu Musa ise Ebu Said el-Hudri’yi şahit olarak getirmiştir. Ayrıca Hz. Ali, hadis rivayet eden bazı sahabelerden yemin etmelerini talep etmiştir. Bu tür örnekler, sahabelerin, hadis rivayetinde son derece titiz davranarak, dinin korunması adına gevşeklikten sakınmalarına ve rivayetlerin doğruluğunu titizlikle sağlamaya çalıştıklarına işaret etmektedir.
Sonuç:
Yukarıda belirtilenlerden, sahabenin Hz. Peygamber’den (sav) sünnetleri ve ilmi en iyi şekillerde aldıkları anlaşılmaktadır. Bu, güçlü bir anlama, kaliteli bir ezber ve hatırlama yolları sağladı. Buna rağmen, sahabe Hz. Peygamber’den rivayet edilen sözlerde yalan söyleme konusundaki uyarıları dikkate almış, rivayet konusunda kendilerine çizdiği yöntemi izlemişlerdir. Bu yöntem, rivayette çokça aktaranların sayısının az olmasına ve fakihlerin sayısının artmasına yol açmıştır. Halifeler, sahabe döneminde sünnetlerin sağlıklı bir şekilde korunmasını hedefleyen bir eğitim yöntemi benimsemiş, meşhur sünnetlerin sağlamlaştırılmasına, Kur’an’ın ezberlenmesine ve hıfzının genişletilmesine önem vermişlerdir. Bunun yanında, rivayetin azaltılması ve sünnetler ile hükümlerde fıkhi anlayışın artırılmasını teşvik etmişlerdir, çünkü bunlar Hz. Peygamber döneminden itibaren sürekli olarak uygulanıyordu. Ayrıca, garip ve münker hadislerin, yani din ve muamelat konusunda toplumun tanımadığı rivayetlerin yayılmasını engellemişlerdir. Doğruya hidayet eden Allah’tır.
Öğretim Görevlisi Muhammed Nasiri
Tercüme: Ahmet Ziya İbrahimoğlu
08.11.2024 OF
Dipnotlar:
[1] Buhârî, el-Ezân, “Huzûrda İkâme İle Seyahatteki Topluluğa Ezân” babı, ve Müslim, no. (674), el-Mesâcid, “Kim İmam Olmaya Layıktır?” babı.
[2] Müslim, Sahih, no. (1108), Sıyâm, “Oruçta Kıblanın Haram Olmaması” babı.
[3] Buhârî, Sahih, ilim, “Öğretimde ve Vaazda Sinirlenmenin Yasaklanması” babı, no. 88.
[4] Buhârî, Sahih, ilim, “İlimde Devir Teslimi” babı, no. 87.
[5] Buhârî, Sahih, ilim, “Bilgiyi Öğrenenlere Belirli Günler Ayırma” babı, no. 68.
[6] Buhârî, Sahih, cenazeler, “Ölüye Ağıt Yakmanın Yasaklanması” babı, ve Müslim, Sahih, no. (4), giriş, “Peygamber’e Yalan Söylemenin Ciddi Olduğu” babı.
[7] Müslim, no. (2), giriş, “Peygamber’e Yalan Söylemenin Ciddi Olduğu” babı.
[8] Müslim, giriş, “Doğru İnsanlardan Rivayet Yapmanın Zorunluluğu ve Yalancıların Terki” babı.
[9] Buhârî, Sahih, ilim, “Bilgiyle Sadece Belirli Bir Topluluğu Seçmek, Onların Anlamama Endişesiyle” babı.
[10] Buhârî, Sahih, ilim, “Bazı Seçimlerin Terki, Bazı İnsanların Anlamadığı İçin Yanlış Yapmalarını Engellemek” babı, ve Müslim, Sahih, no. (1333), Hac, “Kâbe’nin Yıkılması ve Yeniden İnşası” babı.
[11] Ancak, onun öldürülmesinin aslında başka sebepleri vardır; kendisinin bir davetçi olması gibi.
[12] Ebu Dâvud ve Tirmizî rivayet etmiştir.
[13] Buhârî, Enbiyâ, “Beni İsrail Hakkında Anlatılanlar” babı.
[14] el-Dârimî, 1/329.
[15] Câmiʿ Bayân al-ʿIlm wa Faḍlih, 2/1010.
[16] Şerafü’l-Esḥâb al-Ḥadîth, s. 88.
[17] Buhârî, ilim, “Peygamber’e Yalan Söylemenin Günahı” babı.
[18] el-Kifâya, s. 171.
[19] Müslim, giriş, “Her Şeyi Rivayet Etmenin Yasaklanması” babı.
[20] Buhârî, Sahih, ilim, “Bilgiyi Bazı Topluluklara Özel Olarak Verme” babı, ve İbn Abd el-Berr, Câmiʿ Bayân al-ʿIlm wa Faḍlih, 2/1003.
[21] Tadhkerat al-Ḥuffâẓ, 1/15.
[22] es-Sünne kable et-Tedvin, s. 97, kaynağı belirtilmiş, fakat bulunamadı.
[23] Müslim, giriş, “Zayıf Rivayetlerden Kaçınma ve Onları İyi Değerlendirme” babı.
[24] Müslim, giriş, “Her Şeyi Rivayet Etmenin Yasaklanması” babı.
[25] Câmiʿ Bayân al-ʿIlm wa Faḍlih, 1/539.
[26] Malik, el-Muvatta, 2/513, İrâz, “Büyükanneye Miras” babı.
Tercüme Edilen Yazının Arapça Aslı İçin: 👇
https://hadithm6.ma/article/الصحابة-والنقل-عن-رسول-الله-صلى-الله-عليه-وسلم
Aynı konuda Aşağıda Linkleri Verilen ARAPÇA Şu Makalelerden de İstifade edilebilir:👇
كتابة الحديث في العهد النبوي
https://www.islamweb.net/amp/ar/article/17669/
هل يجب الالتزام بصيغة الأداء التي ينقل بها الصحابة الحديث عند حفظه
https://islamqa.info/amp/ar/answers/297595
تدوين السنة النبوية (1-2)
https://www.islamweb.net/amp/ar/article/36159/
بعد ١٤٠٠ سنة… كيف وصلتنا الأحاديث النبوية؟
https://7ewar.org/بعد-١٤%D9%A0%D9%A0سنة-كيف-وصلت-الأحاديث-النبوية/
كتاب الحديث والمحدثون
https://shamela.ws/book/8656/53
تدوين الحديث
https://ar.m.wikipedia.org/wiki/تدوين_الحديث
طرق الصحابة في التثبت من الحديث
https://www.alkhaleej.ae/2020-06-26/طرق-الصحابة-في-التثبت-من-الحديث/ملحق-الدين-للحياة/ملاحق-الخليج
تدوين السنّة وأعداء الحضارة
https://www.aljazeera.net/amp/blogs/2017/11/13/تدوين-السنة-وأعداء-الحضارة
كتابة الحديث في عهد النبي صلى الله عليه وسلم وصحابته وأثرها في حفظ السنة النبوية
https://islamspirit.com/islamspirit_ilmolma_002_00023.php